28 Ağustos 2007 Salı

Yasamda Kaybedilenler

KAYBEDİLENLE R

Bir gün insan virgülü kaybetti; o zaman zor cümlelerden korkar oldu ve basit ifadeler kullanmaya başladı. Cümleleri basitleşince, düşünceleri de basitleşti.

Bir başka gün ise, ünlem işaretini kaybetti. Alçak bir sesle ve ses tonunu değiştirmeden konuşmaya başladı. Artık ne bir şeye kızıyor, ne de bir şeye seviniyordu. Üstelik, hiçbir şey onda en ufak bir heyecan uyandırmıyordu.

Bir süre sonra, soru işaretini kaybetti ve soru soramaz oldu. Hiçbir şey, ama hiçbir şey onu ilgilendirmiyordu… Ne kainat, ne dünya, ne de kendisi umurundaydı.

Birkaç zaman sonra iki nokta üst üste işaretini kaybetti ve davranış sebeplerini başkalarına açıklamaktan vazgeçti.

Ömrünün sonuna doğru elinde yalnız tırnak işaretleri kalmıştı. Kendine has tek düşüncesi yoktu, yalnız başkalarının düşüncelerini tekrarlıyordu.

Son noktaya geldiğinde, düşünmeyi ve okumayı unutmuş vaziyetteydi...

Stres Yonetimi - Stres - Stress-Stresss

Stres yönetimi


Profesör öğrencilerine stres yönetimi konusunda ders

veriyordu. Su dolu bir bardağı kaldırıp dinleyicilere sordu,

"Sizce bu su dolu bardağın ağırlığı ne kadardır?"


Cevaplar 20 gram ile 500 gram arasında oldu. Bunun üzerine

profesör şöyle dedi: "Gerçek ağırlık fark etmez. Bardağı

elinizde ne kadar süreyle tuttuğunuza göre değişir. Eğer bir

dakikalığına tutarsam, problem yok. Bir saatliğine tutarsam,

sağ kolumda bir ağrı oluşacaktır. Bir gün boyunca tutarsam,

ambulans çağırmak zorunda kalırsınız. Ağırlığı aynıdır ama ne

kadar uzun tutarsanız o kadar ağır gelir size." "Eğer

sıkıntılarımızı her zaman taşırsak, er ya da geç taşıyamaz

duruma geliriz, yükler gittikçe artarak daha ağır gelmeye

başlar. Yapmanız gereken bardağı yere bırakıp bir süre

dinlenmek ve daha sonra tekrar tutup kaldırmaktır." Yükümüzü

arada bırakmalı tekrar tazelenip dinlendikten sonra yolumuza

devam etmeliyiz. İşten eve döndüğünüzde, iş sıkıntınızı

dışarıda bırakın. Evinize taşımayın. Yarın tekrar alıp

taşıyabilirsiniz.

Dost - Dostluk

Dost

Sokrates bir ev yaptırmış nasılsa;
Eş dost başlamış kusur bulmaya:
Kimi içini beğenmemiş:
Kızmayın ama demiş;
Şanınıza layık değil odaları.
Kimi cephesine çatmış:
Karşıdan görünüş berbatmış.
Hepsine göre de çok darmış bu ev.
Kim sığarmış bu kulübeye?
Koca Filozof, Ah demiş, keşke bu evin alabileceği kadar
Gerçek dostum olsa!
Sokrates'in sözü yerinde;
Bir ev dolusu gerçek dost nerede?
Sözde herkes dost, ama gel de inan.
Dosttan bol şey de yok dünyada,
Dosttan az şey de

Yasama Anlam Katan iki Sey

"en" iki şey..

YAŞAMA ANLAM VE BOYUT KATAN İKİ ŞEYİN ÖNEMİ

İki şey insanı "Nitelikli İnsan" yapar :
1- İradeye Hakim Olmak
2- Uyumlu Olmak

İki şey "Ekstra Değer" katar :
1- Hitabet ve diksiyon eğitimi almak
2- Anlayarak hızlı okumayı öğrenmek

İki şey geri bırakır :
1- Kararsızlık
2- Cesaretsizlik

İki şey kaşif yapar :
1- Nitelikli çevre
2- Biraz delilik

İki şey ömür boyu boşa kürek çekmemeni sağlar :
1- Baskın yeteneği bulmak
2- Sevdiğin işi yapmak

İki şey başarının sırrıdır :
1- Ustalardan ustalığı öğrenmek
2- Kendini güncellemek

İki şey başarıyı mutlulukla beraber yakalamanın sırrıdır :
1- Niyetin saf olması
2- Ruhsal farkındalık

İki şey milyonlarca insandan ayırır :
1- Sorunun değil, çözümün parçası olmak
2- Hayata ve herşeye yeni (özgün, orijinal, farklı) bakış açısıyla yaklaşabilmek

İki şey gelişmeyi engeller :
1- Aşırılık (mübağala, abartı, ifrat, tefrit)
2- Felakete odaklanmış olmak

İki şey çözüm getirir :
1- Tebessüm (gülümseme, sırıtma veya kahkaha değil)
2- Sükut (susmak)

İki şey "Kalitesiz İnsan" ın özelliğidir :
1- Şikayetçilik
2- Dedikodu

İki şey çözümsüz görünen problemleri bile çözer :
1- Bakış açısını değiştirmek
2- Karşındakinin yerine kendini koyabilmek

İki şey yanlış yapmanı engeller :
1 - Şahıs ve olayları akıl ve kalp süzgecinden geçirmek
2- Hak yememek

İki şey kişiyi gözden düşürür :
1- Demagoji (Laf kalabalığı)
2- Kendini ağıra satmak (övmek, vazgeçilmez göstermek

Sigara icmek Bulasici Bir Davranistir!!!

Sigara içmek bulaşıcı bir davranıştır’

Mersin Üniversitesi (MEÜ) Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Resul Buğdaycı, “Sigara içme davranışının bulaşıcı olduğunu ve çocuklara daha çok anne ve babalar ile sevilen ve örnek alınan kişilerden bulaştığını” söyledi.
MERSİN - Mersin Üniversitesi (MEÜ) Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Resul Buğdaycı, dünyada önlenebilir ölüm nedenleri arasında çoğunlukla birinci sırada gelen sigaranın, Türkiye’de de aynı konumda yer aldığını belirtti.

Sigara içme davranışının bulaşıcı olduğunu savunan Buğdaycı, “Bu, çocuklara daha çok anne ve babalar ya da sevilen ve örnek alınan kişilerden bulaşıyor” dedi. Ebeveynlerde “Yaptığımı yapma, söylediğimi yap” anlayışının hakim olduğuna işaret eden Buğdaycı, iletişimin yüzde 60’ının sözsüz beden hareketleriyle, yüzde 30’unun ses tonu ve vurgulamalarla, yüzde 10’unun da sözle gerçekleştirildiğinin unutulmaması gerektiğini bildirdi.

Çocuklara sigara aldırmanın kötü bir mesaj olduğunun altını çizen Buğdaycı, sigara kullanımıyla mücadelede eğitimin önemine değinerek, şunları kaydetti:
“Okullardaki sigaranın zararlarına ilişkin eğitim, yıllarca lise ve üniversite gençliğine verilmeye çalışıldı. Ancak bunun etkili olmadığı anlaşıldı. Çünkü, sigaraya başlama yaşı daha erken. Lise ve üniversitede eğitim gören gençler artık tiryaki durumunda. Bu nedenle verilecek eğitimi, daha aşağı yaşlara çekmek durumundayız. Şu anda dünyada önerilen ideal sigaraya karşı eğitim yaşı 13-14’tür. Yani ilköğretim 6. ve 7. sınıfları kapsıyor. Türkiye’de bu eğitim ilköğretim 4 ve 5. sınıflarda başlamalıdır ve diğer sınıflarda devam etmelidir.”

HASTA YANINDA SİGARA İÇEN HEKİMLERİN ORANI YÜZDE 56,8
Buğdaycı, yapılan araştırmalara göre, Türkiye’de 15 yaş üzeri nüfusun yüzde 43,5 oranında sigara içtiğini, erkeklerde bu oranın yüzde 62,5 ve kadınlarda yüzde 24,3’e ulaştığını, hekimlerde yüzde 55 seviyesinde bulunduğunu belirtti.

Hasta yanında sigara içen hekim oranının yüzde 56,8, ebe ve hemşireler de ise yüzde 50,8 olduğunu ifade eden Buğdaycı, açıklamasına şöyle devam etti:

“Akciğer kanserlerinin yüzde 90’ı, tüm kanserlerin yüzde 30’u, felçlerin yüzde 25’i ve kronik bronşitlerin yüzde 80’i sigaraya bağlıdır. Ayrıca, damar sertliği, damar tıkanıklıkları sigara içenlerde sık görülen hastalıklardır. Puro ve pipo tütünlerinin dumanı ağızdan emilebilir. Bu yüzden dudak ve ağız kanserleri daha çok görülür. Ayrıca, ağızda çiğnenen tütünler de dudak ve ağız kanserine neden olurlar.”

Yasam Dersleri

YAŞAM DERSLERi

Bugünümüzü çalan iki hırsız var;

geçmişe ilişkin pişmanlıklarımız ve
geleceğe ilişkin kaygılarımız.

Bu iki hırsız bugünümüzü alıp götürür.

Yaşamaya kıyamayıp geleceğe attığımız yaşantılarımız
(bugün'lerimiz), gün gelir,
yaşanmadan geçmişte kalır.

içinde bulunduğumuz anı yeterince yaşamadığımız zaman,
geleceği hakkıyla yaşama şansımız azalır.

Çünkü:

Her şeyi biriktirebilirsiniz,
ama zamanı biriktiremezsiniz,
kendinizi de biriktiremezsiniz.

Öyleyse,
yaşanmadan ertelenmiş günleri
ileride yaşama ihtimalimiz yoktur.

Bugün ne varsa yarın tarih olacaktır ;
tarih olmadan onların kıymetini bilmekte keyif vardır.

Geçmiş bu an artık yoktur;
gelecek ise henüz yoktur.

Eğer sürekli yas içindeyseniz
geçmiş sizi kontrol ediyor demektir;

sürekli korkuyorsanız
gelecek sizi kontrol ediyor demektir;

eğer yasla ve korkuyla başa çıkmışsanız,
bugününüzü kontrol edebilir,
geleceğinizi planlayabilirsiniz

Olgunluk - Olgunlasma

OLGUNLUK

20 li yaşlara kadar iyilikle kötülüğün ülkesi, ka lın sınır çizgileriyle ayrılıyor birbirinden.

Sıkı dostları ve düşmanları oluyor insanın. On ları ölesiye seviyor ya da ölesiye nefret ediyor onlardan.

30 larında yalanı hakikatten ayırt etmeye baş lıyor.İyi sandıklarının hıyanetiyle tanışıyor, sır tında dost işi hançer darbeleriyle ; ve en kötü zannettiği şefkatle imdadına yetişiveriyor.

Zaman kanatlanıp da 40 ına yaklaştığında in san, iyiyi kötüden ayıran hudut çizgilerini bir birine karıştırıyor.

İyilere nakşolmuş kötüyü ve kötülerin içindeki iyiliği de keşfediyor ademoğlu.

Anlıyor ki, iyi insan / kötü insan yok ; insanın içinde iyilik ve kötülük var, kötüyle iyi panzehi ri değil birbirinin ; kankardeşi. İyilerle kötüler çekiştirmiyor ipi. İyilik ve kötülükten örülmüş ibrişimin kendisi.


Bunu anlayınca şaşmıyorsun nefretin birden şehvete dönüşmesine ; acı girdaplarının içinde hazzın raksetmesine.Tevazuyla gurur,haysiyet likle onur el ele yürüyor.

İnsan, şuuraltındaki isyankarla sahtekarı, gü nahkarla tövbekarı birarada farkediyor. Benim, hükmeden ve boyun eğen,zulmeden ve acı çe ken.Bunca şiddet kadar onca merhametde be nim eserim.


Minneti nefrete, korkuyu cesarete, zaferi he zimete bulayan benim.Kundak bezime tıpatıp benziyor kefenim,hayatım muhteşem ve sefil, mağrur ve rezil, hayasız ve asil.Ben, hem örs hem çekicim.


İşte bu keşif kolaylaştırıyor yaşamı..Anlıyorsun ki toplumlar gibi insanlar da kanlı içsavaşlarına borçlu ilerlemesini..

O zaman , iyileri kötülerden ayırmak gibi nafile bir uğraşı bırakıp ''başta kendin olmak üzere'' insanların içindeki iyiliğin peşine düşüyorsun ; kıymet bilmeyi ve '' yine başta kendin olmak üzere '' herkesi hoş görmeyi öğreniyorsun.

Tükendikçe pahalanıyor zaman ; günler azal dıkça uzuyor. Saçların gibi, seyreldikçe değer leniyor dostların.Günahları ve zaaflarıyla da övünüyor insanlar;sevapları ve zaferleri kadar.

Önemli değil kaç kez yenildiğin ; önemli olan, kaç yenilgiden sonra yeniden doğrulabildiğin.

Bu paramparça ruhlardan, çelişkili duygular dan,çatışmanın açtığı yaralardan mucizevi bir ahenk çıkıyor ortaya

ki '' OLGUNLUK '' diyorlar adına.....

ilginc Sakatlanmalar!

Sakatlığın böylesi!



Dünyaca ünlü bazı futbolcuların yeşil sahaların dışında yaşadıkları öyle sakatlanmalar var ki, duyanları şaşırtıyor.
Leroy Lita (Reading): Uyandıktan sonra yatakta gerinirken sol bacağından sakatlandı.

Dave Beasant: 2003 yılında jübilesini yapan İngiliz kaleci, Chelsea, Nottingham Forest, Southhampton gibi birçok takımın formasını giymişti. Beasant, 1993 yılında ayağına salata sosu kutusunu düşürerek sakatlanmış ve 3 hafta sahalardan uzak kalmıştı.

David Seaman: 2004 yılında yeşil sahalara veda eden Arsenal'in efsanevi kalecisi Seaman, evinde televizyon seyrettiği esnada uzaktan kumandaya uzanmak isterken ayağını kırmıştı.

Rio Ferdinand: Leeds United'dan 18 milyon pounda Manchester United'a transfer olarak Premier Lig tarihinin en pahalı defans oyuncusu unvanını alan Ferdinand, televizyon izlerken ayaklarını sehpaya uzun süre koyması nedeniyle tendonunu incitmiş ve sakatlanmıştı.

Kasey Keller: 4 kez Dünya Kupasına katılan ABD'li kaleci, arabasından golf sopasını çıkardığı esnada sopaları dişine çarpmış ve ön dişlerinden birkaçını kırmıştı.

Robbie Keane: Tottenham Hotspur'de forvet olarak oynayan İrlandalı futbolcu, seks yaparken diz kapağından sakatlamış ve bir süre yeşil sahalardan uzak kalmıştı.

Darren Barnard: Bir dönem Chelsea'de de forma giyen Alman futbolcu, köpeğine çiş yaptırdıktan sonra yanlışlıkla onun üzerine basarak ayağı kaymış ve dizinden sakatlanarak takımını yalnız bırakmıştı.

Alan Wright: Aston Villa ve Blackburn Rovers'ın eski futbolcusu Alan Wright, bindiği Ferrari arabanın gaz pedalına basmaya çalışırken yine diz kapağından sakatlanmıştı.

Kevin Kyle: Halen İngiltere'nin Coventry Kulübü'nde forma giyen İskoç Kevin Kyle, küçük oğlunu beslemeye çalışırken kaynayan suyu testislerine dökerek ağır bir sakatlık geçirmişti. İngiltere'nin ünlü gazetesi Mirror, bu olayın ardından Kevin Kyle için "Kaynamış toplar" lakabını kullanmaya başlamıştı.

David James: İngiltere Premier Ligi takımlarından Portsmout'da kalecilik yapan James, bilgisayar oyunu oynadığı sırada joystik kullanırken baş parmağından sakatlanmış ve futbol tarihinin en ilginç sakatlanma olaylarından birine imza atmıştı.

David Batty: Leeds United'ın eski oyuncusu Batty, çocuğunun bindiği üç tekerlekli bisikletin ayağının üzerinden geçmesi sonucu sakatlanmış ve takımını bir süre yalnız bırakmıştı.

Steven Thompson: Halen Cardiff City'de forma giyen İskoçyalı forvet oyuncusu, bir tatil esnasında denizde bindiği muzdan düşerek kasığından sakatlanmıştı.

Santiago Canizares: İspanya La Liga takımlarından Valencia'nın kalesini koruyan İspanyol kaleci, traş sonrası krem kutusunu ayağına düşürdükten sonra sakatlanmış ve 2002 Dünya Kupası'nda İspanya Milli Takımı'nın kalesini koruyamamıştı.

Hayat Bu Kadar Kolay mi?

Hayat Bu Kadar Kolay mı?

Arkadaşlıklar, dostluklar, kazançlar, sevgiler... kolay.!
Sevgimizi, aşkımızı bile kolay yaşamak istiyoruz..
Bizi yormasın, zorlamasın, başımıza bela olmasın......
İstediğimiz zaman olsun, onun dışında yok olsun....
Bir kumandanın ucunda olsun herşey, bir bilgisayarın düğmesinde, bir telefonun tuslarında....
Ulaşmak, yaşatmak, canlandırmak, hissetmek için çaba harcamayalım. ..

Sanal dünya giriverdi hayatımıza tam da bu çağın günlerinde, çok da işimize geldi.

Sanal alemin, sanal insanları olduk hemen... Duygularımızdan korkar olduk...

Hissetmek yok... Hersey bir yalan... Sanal alem değeri yok...
Düşünemedik ki kablonun diger ucunda gerçek insanlar oturuyor...
dokunmaya
hissetmeye
göz göze gelmeye korkar olduk...
bir bilgisayar, bir msn, bir kamera herşey tamam...

İnsan başka ne isterki... Böylesi daha güzel, sanal bir gerçeklikte sorumluluk duygusu yok, bağlanma yok,
hesap vermek yok deyiverdik.. .
Canın isterse varsın, istemezse yok... Ne güzel, tam bu çağın insanına göre...

Kolay işin, hangi yoldan elde edildiğinin hiç önemli olmadığı kolay paranın peşinde koştuğumuz, hayata direk tepeden başlamak istediğimiz bu günlerde, kolay seks, kolay ilişkilerde giriverdi usulca yaşantımıza...

Zora gelemiyoruz, gerçek ilişkiler sıkıyor biraz...
Biri azıcık duygularından söz ettiğinde birden itici oluveriyor, hemen pilimizi, pırtımızı toplayıp arkamıza bile bakmadan ordan uzaklaşıveriyoruz...
Neden peki, bünyemizde barındırdığınız şeyden kaçmak niye, yok saymak, derinlere göndermek...
Kimsenin gözüne gerçek anlamda bakmak istemiyoruz, korkuyoruz birilerinin gözlerine bakmaktan...

Mekanik hayatlar, mekanik ilişkiler, mekanik sevişmeler istiyoruz...
O kadar rahatladık ki artık.. sevmeye bile uşenir olduk...
ben gelemem ama gelirsen de hayır demem...
burdayım, isteyen gelip alsın... ben kılımı kıpırdatmam...
uğraşamam...
çaba harcayamam.. .
ama şöyle yakınlarımda olsan o başka...
aşk aramıyorum, sevgi aramıyorum,
ilişki aramıyorum
sadece seks arıyorum deyiverecek kadar bir yerlerde unuttuk duygularımızı,
yitiriverdik insanı insan yapan ruhumuzu...

Sevmekten korkar olduk... Ne oldu bize, ne zaman, nerde kaybettik sevmeyi, kimlere bırakıverdik ruhumuzu,
kimler acıttı canımızı da bu kadar acımasız oluverdik...
Ben uğraşamam ama sen buralarda olursan da hayır demem yani, diyecek kadar korkar olduk birseylerin pesinde kosmaya..
Bencil oluverdik...Birgün yalnız uyanmanın ne kadar korkutucu olacağı aklımıza hiç gelmiyor nedense...

Kendi doğamıza hasret yaşadığımızı bile anlayamadık...

Guzel Konusmak icin 10 Taktik

Güzel konuşmak için 10 taktik

Forbes dergisi çeşitli şirket ve kuruluşların sözcülerinin güzel konuşma taktiklerini yazdı.

İşte 10 konuşma gurusundan çeşitli taktikler:

Floyd Abrams (Cahill Gordon Hukuk Bürosu avukatı): Çok fazla konuşursanız sıkıcı olursunuz ve tekdüzeliğe düşersiniz. Konuşmanızı sanki iki kişinin arasında geçen diyaloglara benzetin. Böylece jargon derdinden kurtulursunuz.

Ari Fleischer (Eski Beyaz Saray Basın Sekreteri): Konuşmanızı gazetelerin manşetten verdikleri haberlerde kullandıkları dile benzetin. Konuşmanıza ileriye dönük tahminler ekleyin, karşıtlık ilkesini kullanın ama gerçekçi araştırmalarla bunu destekleyin. Eğlendirici olun. Kalabalığa ulaşmak için gerekirse kendinizi aşağılayan anektodlara başvurun. Uzun konuşmayın. 40 dakikadan sonrası sıkar.

Jim Gill (Bryan Cave Hukuk Bürosu avukatı): Mizah her zaman geçerli bir yol. Ama taşı gediğine oturtmalısınız. Pot kırarsanız bir daha toparlamanız çok zor olur.

Erin Gruwell (Özgür Yazarlar Derneği'nin kurucusu): Salonda en çok sıkılmış görüntüsü veren kişiye odaklanın. Bu kişiyi canlandırabilirseniz geri kalan seyirciler de domino taşları gibi dökülecek.

Richard LaGravenese (Yönetmen ve senaryo yazarı): Konuşmanızı kağıda yazarak sahneye kitap gibi çıkmayın. Ufak notlar alarak daha çok doğaçlama yapmaya çalışın. O notlar zihninizde kıvılcımlar çaktırarak seyirciyi eğlendirecek hikayeler üretmenize yardımcı olacak. Böylece sahne heyecanı da duymazsınız.

Bob Kerrey (Eski Nebraska Valisi): Konuşmanız sırasında çok fazla kaptırmayın. Aralarda duraklayın yoksa seyirciler aceleniz olduğunu düşünerek onları ciddiye almadığınızı sanabilir.

Jack LaLanne (92 yaşındaki fitness gurusu): Bir konuya çok inanıyorsanız o zaman onu seyirciyi canlı tutarak ve inandırıcı aktarabilirsiniz. Mutlaka inandığınız ve içinizden gelerek konuşmalısınız.

Dick Rudder (Baker & McKenzie Hukuk Bürosu avukatı): Konuşmalarımda yasaların teknik kısımlarından bahsetmek zorundayım ve bu son derece sıkıcı. Bunların arasından sıyrılarak sık sık seyircinin arasına karışıp onlara sorular yönelterek atmosferi kaynatmaya çalışırım. Bunu yapabilirseniz odanın dinamiği değişir. Ama sakın sabah saatlerinde şaka yapmayın. Çünkü henüz yeterli kafeini almadıkları için bunu kaldıramayabilirler.

Kate White (Cosmopolitan Genel Yayın Yönetmeni): Konuşmanıza birleştirici bir teması olan etkileyici bir hikayeyle başlayın.

Tom Peders (Tom Peders şirketinin kurucusu): Ne zaman insanların karşısında bir konuşmaya başlasam John F. Kennedy'nin "Dünyayı değiştirecek şeyler söylemeyeceksiniz, çenenizi kapalı tutun" lafını hatırlarım.

Forbes Dergisi

Beklentisiz Sevdiniz mi Hic?

BEKLENTİSİZ SEVDİNİZ Mİ HİÇ..!!


Aşklardan öyle çok şey bekler hale geldik ki, beklentilerimiz yerine gelmediğinde kendi kendimizi yiyip bitiriyoruz. Tabii aşkta bitiyor. Ondan sonra gelsin acılar gelsin gözyaşı...

Bir başarabilsek beklentisiz sevmeyi öyle özgür hissedeceğiz ki kendimizi... bir öğrenebilsek aşkımızın başkalarına bağımlı olmadan sadece kendimizin içinde yeşerdiğini... bir anlayabilsek, aşkın başkalarını değil kendimizi mutlu etmek için gerekli olduğunu...

Hiç beklentisiz sevdiniz mi? Yani bugün telefon etmedi demeden, şu an nerede acaba diye kendi kedinizi yemeden, yaş günümü hatırlayacak mı acaba diye bir beklenti içine girmeden... sevdiniz mi hiç?

Bitecekse biter

Onun, size ait bir mal olup olmadığını kabul edip onu özgür yaşama ile sevmeyi denediniz mi? Yanındaki erkek arkadaşına aldırmamayı öğrenip, ama aldırmıyormuş gibi yapmadan, gerçekten aldırmadan. ''Bitecekse biter, bunu ben değiştiremem, beni sevmeyi bırakmasını değiştiremeyeceğim gibi'' diye düşünün.

Onu yersiz kıskançlıklara boğmadan ve kendinizi yıpratmaktan vazgeçebildiniz mi hiç? Hiç beklemeden çalan bir kapıda onu karşınızda görmek ne güzeldir bilir misiniz? Beklemediğiniz bir anda hediye almak en sevdiğinizden... ve beklemeden gelen bir 'seni seviyorum' mesajının tadına varabildiniz mi hiç?

Siz istediğiniz için değil, o istiyor diye yapıldı mı tüm bunlar? Ve beklentisiz sevmenin tadına bakabildiniz mi hiç?


Sürprizlerle mutluluk

"Bugün beni hatırlamadı" yerine "hiç beklemiyordum senin geleceğini" diyebilmek ne güzeldir oysa... onu boğmadan, kendinizi boğmadan, sevebilmek ne güzeldir..

Sahiplenme duygusundan uzak, sevmenin sevilmenin tadına varabildiniz mi hiç? Yapılmamış davranışlar, söylenmemiş sevgi sözcükleri ile kendi kendimizi aşk çıkmazında kaybedeceğinize hiç beklenmeyen bir demet çiçekle mutlu oldunuz mu?

Beklentisiz sevin... Ben beklentisiz seviyorum... niye aranmadım diye düşünüp kendi kendinizi yiyeceğinize hiç beklenmedik bir "seni özledim" mesajıyla aşkı yakalayın.

Beklentisiz sevin... Ben beklentisiz seviyorum. O sizin sevgiliniz olduğu için değil. Ona tapulu malınız gibi. Çantanız, arabanız gibi davranma hakkını olduğunu düşünmeden. Onu, sevdiğiniz, onun da sizin sevdiğiniz için sevin.

Yıllanmış şarap gibi

Sevgiye karışan beklenti denen illeti hemen silin aşkın ak sayfalarından.

Göreceksiniz ki, o zaman aşk başka bir güzel. Göreceksiniz ki, o zaman sevgili daha bir romantik. Göreceksiniz ki, o zaman sevmek ve sevilmenin damaklarda bıraktığı tat yıllanmış şarap gibi. Beklenti zevkine karışmadan bir başka döndürüyor insanın başını.

Dilekcematik Artik Hizmete Basladi

Dilekçematik hizmette

Bir vergi mükellefiyseniz ve dilekçe yazmakta zorlanıyorsanız, "Dilekçematik" işinizi kolaylaştıracak...
Vergi mükelleflerinin temmuz ayında duyurulan yeni bir servisin hayatlarını nasıl kolaylaştırdığını görmek için http://www.gib.gov.tr/dilekce/dilekce.html adresine tıklamaları yeterli.Gelir İdaresi Başkanlığı, dilekçe ve form şablonlarını elektronik ortama taşıyarak mükelleflere zaman ve ruh sağlığı kazandıracak bir uygulama başlatmakla kalmamış; buna Dilekçematik adını takarak sevimli hale getirmeyi de bilmiş.Sayfada "Sayın İnternet Kullanıcısı" hitabıyla başlayan bölümde kolayca kullanılabilen uygulamaların kısa açıklaması bulunuyor. Buna göre, menüdeki konu listesinden ilgili dilekçe seçildikten sonra, mükellefe özel bilgiler ile dilekçe tamamlanıyor. Doldurulan dilekçeyi görmek için "Göster" ve çıktı almak için de "Yazdır" butonuna tıklanarak işlem tamamlanıyor.



DİLEKÇELER
Aynı Vergi Dairesinin Sınırları İçinde Adres Değişikliği Dilekçesi
Borcu Yoktur Yazısı Alma Dilekçesi
Ceza İndirim Talebi Dilekçesi
Ceza İndirim Talebi Dilekçesi ( Teminat Gösterilmesi Durumunda )
Defter Belge İbraz Dilekçesi
Düzeltme Beyannamesi Verme Dilekçesi
Ek Faaliyette Bulunma Dilekçesi
Gelir Tablosu ve Bilanço Tasdiki Talep Dilekçesi
İnternetten Gönderilen Beyanname Listelerine İlişkin Dilekçe ( S.M.M. / S.M.M.M. )
İhbarnamenin Kaldırılması İçin Talep Dilekçesi
İşe Başlama / Bırakma Bildirimi - ÖN YÜZ
İşe Başlama / Bırakma Bildirimi - ARKA YÜZ
Kesin Teminat Mektubu Örneği ( 84 Sıra Nolu Katma Değer Vergisi Kanunu Genel Tebliğ )
Mahsup Talebi Dilekçesi
Muhtasar Beyanname Verilmeyeceğine İlişkin Dilekçe
Mükellefiyet Yazısı Talep Dilekçesi
Mükellefler Tarafından Kullanılan Belgelerin Tasdikine İlişkin Olarak Noterlerce Doldurulacak Bilgi Formu
Nakit İadeler İçin Banka Hesap No Bildirim Dilekçesi
Nakit İade Dilekçesi
Ödeme Kaydedici Cihaz Alma Yazısı İzin Dilekçesi
Ödeme Kaydedici Cihaz Levhası Talep Dilekçesi
Pişmanlık Talebi Dilekçesi
Stopaj Kesintisi Onayı Talep Dilekçesi
Şube İşe Başlama Dilekçesi
Vergi Levhası
Vergi Levhası Tasdik Bildirim Dilekçesi ( S.M.M. / S.M.M.M. )
Vergi Levhası Tasdik Ettirme Dilekçesi
Uzlaşma Talebi Dilekçesi


FORMLAR
Elektronik Beyanname Gönderme İşlemleri İle İlgili Formlar ( 340 Sıra Nolu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğ )
Elektronik Beyanname Gönderme Talep Formu ve Taahhütnamesi - EK1
Elektronik Beyanname Gönderme Aracılık Yetkisi Talep Formu Ve Taahhütnamesi - EK2
Elektronik Beyanname Aracılık Ve Sorumluluk Sözleşmesi - EK3
Elektronik Beyanname Aracılık Sözleşmesi - EK4
Erteleme ve Taksitlendirme İşlemleri İle İlgili Formlar
Erteleme Ve Taksitlendirme Talep Ve Değerlendirme Formu - EK1
Tecil Edilen Borç Tablosu - EK2
Tecil ve Taksitlendirme İzleme Çizelgesi - EK3
İnternet Hizmetleri İle İlgili Formlar ( 347 Sıra Nolu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğ )
Matbaa İşletmelerince Doldurulacak Bilgi Formu - EK1
İnternet Hizmetleri Kullanım Başvuru Formu [ Gerçek Kişiler] - EK2
İnternet Hizmetleri Kullanım Başvuru Formu [ Tüzel Kişiler] - EK3

İnanıyorumki


İnanıyorum ki gerçek aşk vardır ve en başından beri orada bir yerdedir.

İnanıyorum ki insanlara yeniden şans verilmeli, yine şans verilmelidir.

İnanıyorum ki en güzeli, insanlara hep eşit muamele etmektir. Çünkü içlerini asla bilemeyiz.

İnanıyorum ki iyi şeyler hep, yaptıkları işe gönlünü verenlerin başına gelir.

İnanıyorum ki susuşlar en yalın, en yalansız konuşmalardır.

İnanıyorum ki temiz bir kâlp en doğru yol göstericidir.

İnanıyorum ki biz Allah'a yardım edersek, O bizi asla insanların yardımına muhtaç etmez.

İnanıyorum ki dinlemeyi bilen yetişkinlere, çocuklar çok şey öğretir.

İnanıyorum ki şakalar, fıkralar, karikatürler insanların makul olmalarına çok yardımcı olur.

İnanıyorum ki hayattan zevk almamızın biricik yolu, yaparken de yaptıktan sonra da zevk aldığımız şeyleri iş edinmekten geçer.

İnanıyorum ki sevmek ve sevilmek, birbirinden bağımsız ve tamamen farklı iki şeydir.

İnanıyorum ki hiçbir şeyin en iyisi henüz yapılmamıştır ve onu bizim yapma ihtimalimiz her zaman vardır.

İnanıyorum ki verdiğimiz söz, artık boynumuzun borcudur. Ve en öncelikli borcudur.

İnanıyorum ki çocuklarımıza bol masal anlatmalıyız. Masal kahramanları onlara hayat boyu yol gösterecek en sevimli yıldızlardır.

Anne ve Babalara

Anne ve Babalara

Eğer bir çocuk sürekli eleştirilmişse,
Kınamayı ve ayıplamayı öğrenir.

Eğer bir çocuk kin ortamında büyümüşse,
Kavga etmeyi öğrenir.

Eğer bir çocuk alay edilip aşağılanmışsa,
Sıkılıp utanmayı öğrenir.

Eğer bir çocuk devamlı utanç duygusuyla eğitilmişse,
Kendisini suçlamayı öğrenir.

Eğer bir çocuk övülmüş ve beğenilmişse,
Takdir etmeyi öğrenir.

Eğer bir çocuk devamlı desteklenip yüreklendirilmişse,
Kendine güven duymayı öğrenir.

Eğer bir çocuk hakkına saygı gösterilerek büyümüşse,
Adil olmayı öğrenir.

Eğer bir çocuk güven ortamı içinde yetişmişse,
İnançlı olmayı öğrenir.

Eğer bir çocuk kabul ve onay görmüşse,
Kendini sevmeyi öğrenir.

Eğer bir çocuk aile içinde dostluk ve arkadaşlık görmüşse,
Bu dünyada mutlu olmayı öğrenir.

DOROTHY NOLTE

Dolmusa Binme Teknikleri

Dolmusa Binme Teknikleri

*Binerken, en arka siraya oturunuz ki para uzatma organizasyonunda
uzatan degil baslatan olunuz. Bu, dolmusun icadiyla icat olunmus bir
altin kuraldir. Piramitlerdeki duvar resimlerinde bile, Nil uzerindeki
kanolarda arka koltugu kapmaya calisan Misirlilar resmedilmektedir.

*Ineceginiz yere yaklastiginizda, sofor hala kendini kaptirmis sol
seritten gitmekteyse, ineceginiz yeri "isiklar", "okul kapisinin onu",
"ilk kose" gibi spesifik ifadeleri kullanarak haykirin. "Musait bir
yerde" derseniz, inmek istediginiz yerden an asagi 200 metre ileride
iner ve geriye yurursunuz. Tam olarak soylerseniz, en azindan uzakta
indirildiginizde kufur etme sansiniz olur, yuruyeceginiz yol size daha
kolay gelir.

*Soforun yanindaki koltuga oturup rahat edeceginizi dusunuyorsaniz,
dusunmeyin. cunku yaniniza birisi daha gelecektir. Yeni gelen koltuk
kardesinize (o gibi bir mekanda kardeslik kacinilmazdir) az ileride
ineceginizi soyleyip, onu soforun yanina oturtun. Boylece para uzatma
organizasyonunda (bkz. ilk madde) son nokta olmaktan kurtulursunuz.
Unutmayiniz uzatilan paralarin, para ustleri de mevcuttur ki sofor
arkaya donemediginden (bkz. donerken direksiyonu da donduren soforun,
sag seritten gelmekte olan taksiye carpma hali... bakiniz bakiniz
bulursunuz elbet), siz surekli kendi etrafinizda donerek para ustu
zincirini baslatmak zorunda kalirsiniz.

*Onde iki kisi otururken basima gelen bir hadisede, para saymakta olan
sofor, benden vitesi ikiden uce takmami rica etmistir. Boyle bir ricayla
karsilasirsaniz dusunmeyin takin. Yazik, adamin elleri dolu. Ama
direksiyonu da tutmanizi isterse bir dusunun. Hele bir de sofor size
"Musait bir yerde inecek var" derse, artik dusunmenize gerek yoktur,
kabul etmeyin.

*Minibuste kiz kesme, diger tum toplu tasim araclarindan daha zordur.
Cunku herkes ayni yone donuk oturmaktadir. Illa da kesmeliyim
diyorsaniz, kalabalik bir minibuste ayakta durun. Ancak bu sekilde kizin
yuzunu gorme sansiniz vardir. Ayrica, yer bosaldikca oturmayip
insanlarin oturmalarina izin verdiginiz icin, kibar bir kisi bile
sayilabilirsiniz bu yontemle. Ama ne yazik ki, bos koltuk varken
oturmayan yolcu, minibus soforunu yoldan cikaran yegane seydir. Israrla
size oturmanizi soyleyecektir. "Basurum var", "Kiloluyum, sigamiyorum"
gibi bahaneler viz gelir, tiris gider. Sofor, "Ya Otur, Ya Terket"
tavrini korur.

* "Musait bir yerde inecek var" i, "Uygun bir yerde inecek var" seklinde
soylemeyin. Bu cumle, soforun kafasindaki "DURACAK" lambasini yakmaz.
Yine gec iner yurursunuz.

*Sarhos birisiyle ayni dolmusta iseniz (ki genelde gec saatte taksimden
kalkan dolmuslarda kacinilmazdir) ve sarhos degilseniz, kokudan korunmak
icin pencere kenarina oturun. Gerci Istanbul' da kullanilmakta olan ford
marka dolmuslar, insanlar icin degil fotosentezle yasayan canlilar icin
yapilmis oldugundan, oksijen ihtiyaci dusunulmemis arkadaki 7 kisi icin
bir pencere yeterli gorulmustur. O pencere de sulama icin kullaniliyor
sanirim. Dikkat edin uzerinize gubre gelmesin.

*Siz sarhossaniz:

a)Sofore "Hangi duraktansin abi?" diye sormayin, cevap vermeyecektir.
(Bunu taksicilere sormaniz gerekmektedir. )

b)Soforun kapisindan inmeye calismayiniz. O kapi sofore aittir. Sofor,
bu cabaniza, "O, benim 'ozel'im birader" diyerek (bkz: televole kulturu)
veya hicbirsey demeden dogrudan sizi pencere camindan cikararak karsilik
verebilir.

c)Dolmusa kusmayiniz. Taksim-Kadikoy gibi kopruden gecen dolmuslarda
sarhos bir gece yolcusu iseniz ve kusma hissi kacinilmazsa kopruye kadar
sabrediniz (kopruden gecene kadar sofore dayi demenize gerek yoktur,
iskillendirmeyin adami). Zira sofor sizi attiginda geri kalanini
yuruyebilirsiniz. Yollar yurumekle asinmaz, sarhos insanin ayaklari
acimaz. Kopruden evvel kusarsaniz, sarhos sarhos bogazi yuzerek gecmeyi
denemeyiniz. Suyun uzerinde yurumeyi de denemenizde fayda yoktur. Icki
insani peygamber yapmaz.

d)Onde kafasini sallayan kopek suslerinden varsa ona cok bakmayiniz, bu
da kusmaniza sebep olabilir. Isin ilginci bu gibi durumlarda, sizin de
kafanizi sallayarak kusmanizdir. Varolan tek pencereye yakin oturmaniz,
olayin rezalet boyutunu azaltacaktir. Arkada 7 sarhos ve 1 pencere varsa
(bkz: taksim-kadikoy dolmusu), digerleri de oraya oturmaya
calisacaklarindan omuz omuza mucadeleden kacinmayiniz. Dolmusa binmek
sert bir spordur kolay kolay faul calinmaz.

e)Eve beraber gitmek uzere bir kizla dolmusa bindiyseniz, onu
elbisesinin bir yerinden sikica tutunuz. Bu, aniden sizmaniz gibi
hallerde, onun sizi dolmusta unutmasini engelleyecektir. (o da icmistir
tabi, n'apsin kiz, ayik kalsin da bu rezilliklere insan gozuyle taniklik
mi etsin)

Nefes Egzersiziyle Agriya Son!

Nefes Egzersiziyle Ağrıya Son!

Süregen ağrısı olan hastaların birçoğunda toplumsal ve aile içi etkileşimde bozukluklar, duygularını ifade etme güçlüğü, ilgi ve beklenti gereksinimleri, bastırılmış öfke ve kızgınlık duyguları olabiliyor. Hastanın ilgisini ağrıdan uzaklaştırabilmesi, günlük yaşamındaki ilgi ve işlevselliğini artırıcı yönde başetme yöntemleri kullanmalıdır.Anadolu Sağlık Merkezi'nden Ağrı Uzmanı Prof.Dr. Ayşen Yücel, ağrı ile başetme yolları ile ilgili bilgiler verdi.

Kas Gevşemesi (Relaksasyon)

Gevşeme eğitimi genellikle kademeli olarak kasları germe ve gevşetme tekniklerini içeriyor. Gevşeme çalışmalarının ilkbasamağı nefesi kontrol altına almak. Bilindiği gibi solunum sistemimiz, kendi kendine çalışan bir sistem. Fakat, iradi olarak da solunumunuzu kontrol edebilirsiniz. Nefes almayı, vermeyi ve tutmayı bir düzen içinde öğrenmek, gevşetme çalışmaları için çok önemli. Vücudun tamamen gevşemesi, ancak düzenli bir nefes pratiğinden sonra mümkün olur. Akciğerlerinizi; üst kısım, orta kısım ve alt kısım olmak üzere üç bölüm halinde düşünebilirsiniz Derin nefes bu üç kısmın ortaklaşa çalışmasıyla mümkün oluyor. Derin nefes önce akciğerin alt kısmının havayla dolmasıyla başlıyor. Mide ve kaburgaların alt kısmı genişliyor, sonra orta kısım havayla doluyor. Yani göğüsler genişliyor ve en son olarak da omuzlar hafifçe kalkıyor. Pek çoğumuz ciğerlerinin bir bölümünü çalıştırmıyor. Oysa sağlıklı bir nefes ciğerlerin üç kısmının da çalışmasıyla mümkün. Nefes egzersizlerinden sonra kasların gevşetilmesine geçiliyor. Bu çalışma vücudunuzdaki kas gruplarının gerilmesini, sonrada gevşetilmesini içeriyor. Bir kas gergin olduğunda bu gerginlik ne derece yoğunsa kas serbest olduğunda yaşanacak olan gevşeme yanı ölçüde yoğun olacaktır.

Loş Işıklı ve Sakin Bir Oda Tercih Edin

Gevşeme tekniği en iyi loş ışıklı, sakin bir oda yapılabilir. Egzersizi böyle bir odada sırt üstü yatarak yapın. Eğer egzersiz sırasında uyuma gereksinimi ortaya çıkarsa, uygulamayı rahat bir koltukta yapın. Gevşeme tekniğiyle amaçlanan uykuya dalmak değil, tersine en fazla uyanıklıkla en derin gevşemeye ulaşabilmek. Egzersiz yapılan oda sessiz olmalı, odanın ısısı ne üşütmeli ne de terletmeli.

Egzersizi Nasıl Yapacaksınız?

Elleriniz ve ayaklarınız iki yana hafifçe açık olsun. Uygulama sırasında bedeninizi sıkan kemer, ayakkabı ve dar elbiseleri çıkarın. Bu tür giysiler nefes alışı, kasların gevşemesini olumsuz yönde etkiler. Egzersizleri sırayla yapın. Egzersizi yapmadan bir sonraki egzersize geçmeyin, acele etmeyin. Günde en az bir kez, mümkünse iki kez yapılması, bu pratik kazanmanızı sağlar.
Gözlerinizi yavaşça kapayın. Sağ elinizi göbeğinizin üzerine, sol elinizi de göğsünüzün üzerine koyun. Nefes alıp verirken sol eliniz göğsünüzün inip kalktığını hissetsin. Şu anda ciğerlerinizin üst kısmı ile nefes alıyorsunuz demektir. Şimdi ciğerlerinizin alt kısmını hava ile doldurmaya, karnınızdan solunum yapmaya çalışın.
Midenizin üzerindeki sağ eliniz inip kalkmaya başladıysa bunu başarıyorsunuz demektir.
Düşüncelerinizi tamamen nefes alıp vermeniz üzerinde odaklaştırın. Burnunuzdan havanın girip çıktığını hissedin. Yavaşça derin bir nefes alın, nefesinizi tutun ve nefesinizi verin. Kendinizi zorlamadan, gerilim duymadan oldukça rahat bir şekilde nefes alın.


Kısa Bir Alıştırma...

- Önce ciğerlerinizin bir balon gibi olduğunu hayal edin. Şimdi sönen bir balonda olduğu gibi yavaşça ve zorlamadan içinizdeki havayı boşaltın.
Başlayabilirsiniz... Artık ciğerleriniz boşaldı. Nefes almadan iki saniye bekleyin. Tekrar yavaşça derin derin nefes alın, tutun ve verin, bütün vücudunuzun gevşediğini hissedin...
- Şimdi bu egzersizi tekrar edin; Derin bir nefes alın... Nefesinizi tutun. Yavaşça verin. Tüm vücudunuz gevşiyor. Sakin, rahat ve huzur dolusunuz... Nefesinizi her verişte, sizi kaplayan gevşeme duygusunu hissedin. Gerilimin yerini alan derin huzuru hissedin...
- Kaslarınızı gevşetme çalışmasına geçelim. En rahat olduğunuz şekli alın, oturun veya sırt üstü yatın. Başlangıçta bu çalışmayı sırt üstü yatar durumda yapmanız sizin için daha kolay olacaktır. Yatar durumdayken kollarınızın iki yanda olmasına dikkat edin. Bacak bacak üstüne atmayın.
- Gözlerinizi kapatın. Daha önce öğrendiğiniz gibi derin bir nefes alın, nefesinizi tutun ve verin. İki yumruğunuzu da sıkın. İyice sıkın. Yumruklarınızın ve ellerinizin gerginliğini hissedin. Şimdi gevşetin. Bu gerginliğin yavaş yavaş ortadan kalktığını hissedin. Ellerinizin ne kadar gevşediğini hissedin. Yavaşça derin bir nefes alın. Nefesinizi tutun ve bırakın
- Sıra kollarınızı ve yumruklarınızı birlikte sıkmaya geldi. Başlayın ve iyice sıkın. Ellerinizdeki ve kollarınızdaki gerginliği hissedin. Şimdi serbest bırakın. Tamamen gevşek bırakın. Ne kadar gevşediğinizi hissedin. Yavaşça derin bir nefes alın, nefesinizi tutun ve bırakın.
- Sağ omzunuzu kulağınıza doğru kaldırmaya çalışın, iyice kaldırın. Şimdi gerginliği hissedeceksiniz. Yavaş yavaş serbest bırakın. Tamamen gevşemesini sağlayın. Omzunuzdaki gevşemeyi hissedin. Şimdi sol omzumuza aynı şeyi yapacaksınız. Sol omzunuzu kulağınıza doğru kaldırmaya çalışın. İyice kaldırın gerginliği hissedin. Yavaş yavaş serbest bırakın, gevşemesini sağlayın. Omzunuzdaki gevşemeyi hissedin. Yavaşça derin bir nefes alın, nefesinizi tutun ve bırakın.
- Sağ ayağınızdaki kasları germeye çalışın, ayak parmaklarınızı iyice kıvırın ve bu gerginliği hissedin. İyice hissedin. Yavaş yavaş bırakın. Tamamen gevşeyin. Bütün gerginliğin akıp gitmesini sağlayın.
- Sol ayağınızdaki kasları germeye çalışın. Sol ayağınızın parmaklarını iyice kıvırın ve bu gerginliği hissedin. İyice gerin. Yavaş yavaş bırakın, tamamen gevşemesini sağlayın. Yavaşça derin bir nefes alın, nefesinizi tutun ve bırakın.
- Aynı şeyi kalçalar ve bacaklarla yapacaksınız. Sol bacağınızı ve kalçanızı gerin. İyice gerin. Bu gerginliği hissedin. Bırakın şimdi. Yavaşça gevşetin, gevşemeyi hissedin. Sol bacağınızı ve kalçanızı gerin.. İyice gerin.. Bu gerginliği hissedin. Şimdi bırakın. Yavaşça gevşetin ve gevşemeyi hissedin. Bütün gerginlik vücudunuzda akıp gidiyor. Yavaşça derin bir nefes alın, nefesinizi tutun ve bırakın.
- Şimdi yumruklarınızı, kollarınızı omuzlarınızı ayaklarınızı ve bacaklarınızı hep birlikte ve aynı anda gereceksiniz. Yumruklarınızı sıkın. Kollarınızı omuzlarınızı gerin. Ayak parmaklarınızı, bacaklarınızı iyice gerin. Daha kuvvetli gerin. Öylece tutun. Şimdi bırakın. Tamamen bırakın. İyice gevşetin. Tüm vücudunuzu tatlı bir gevşeme kaplasın. Şimdi karın kaslarınızı kasın, iyice kasın, karnınızdaki gerginliği iyice gerginliği hissedin. Serbest bırakın, tamamen gevşetin. Karın kaslarınızın tamamen gevşediğini hissedin. Karnınızın giderek yumuşadığını hissedin..
- Yavaşça derin bir nefes alın. Nefesinizi tutun ve bırakın. Başınızı çeneniz göğsünüze değecek şekilde öne doğru bükün. Boynunuzdaki gerilimi hissedin. Yavaşça serbest bırakın. Gevşetin gevşemeyi hissedin.

Egzersizleri Yaparken Nelere Dikkat Etmeli?

- Birden nefes almayın, yani ciğerlerinizi aniden havayla doldurmayın.
- Ağızdan değil, burundan nefes alın.
- En önemlisi nefes egzersizlerini arka arkaya tekrar etmeyin. Her nefes alışın arasına 5-6 kere de normal nefes alış verişi koymak gerekiyor. Bu yapılmadığı taktirde kandaki oksijen miktarı artacağından, baş dönmesi gelişebilir

Anneden Cocuguna ilginc Bir Ceza

İlginç Ceza

ABD'de kızının yaramazlığından bıkan anneden bakın kızına nasıl bir ceza verdi
ABD'nin Tennessee eyaletine bağlı Memphis kentinde, 13 yaşındaki kızının yaramazlıklarından bıkan anne, üzerinde dikkat çekici bir yazıyla işlek bir caddede ayakta durma cezası verdi.

Tashara Wilkins adlı 13 yaşındaki kız, üzerinde "Anne, babama itaat etmiyorum. Ben bir yalancıyım. Annemden çalıyorum. Çok kötü bir huyum var" yazısıyla yoldan geçenlerin şaşkın bakışları arasında caddede bekleme cezasını çekti.

Anne Cherie Wilkins, verdiği ceza hakkında WMC-TV adlı televizyon kanalına yaptığı açıklamada, "Diğer hiçbir cezalandırma yöntemi işe yaramadı. Bu yüzden bugün kızımı toplum önünde utandırıyorum. Umarım bunun ona faydası olur. Çocuğumu seviyorum. Onu öldüresiye dövebilirdim ama yapmıyorum" diye konuştu.

CEZA İŞE YARAYACAK

Bayan Wilkins, kızını pazar sabahı yaptığı kötü bir davranış nedeniyle cezalandırdığını sözlerine ekledi. Cezasını çeken Tashara da yaptığı yaramazlıkları gösteren bir yazıyı üstünde taşımasının kendisinin gözünü açtığını belirterek "Bu ceza işe bile yarayabilir. Daha iyi davranmaya başlayacağım, çünkü herkes bana üstümdeki yazıyla deliymişim gibi bakarken burada dikilmek istemiyorum" dedi.

Bayan Wilkins, verdiği cezanın henüz bitmediğini, kızının salı günü kiliseye giderken de yine aynı yazıyı üzerinde taşıyacağını söyledi.

Zor insanlarla iliskiler

Zor İnsanlarla İlişkiler

İletişim kurmakta güçlük çeken insanları uzmanlar,"Zor İnsanlar" olarak adlandırılıyor. Zor insanlar, toplumdan topluma, kişiden kişiye göre farklı olarak tanımlansa da temelde benzer davranışlar gösteriyorlar.

Pek çok kişi çevresindeki zor insanlardan şikayet eder. Evde, işte, okulda kısacası her ortamda bir zor insan bulunur. Oysa aslında "zor insan" diye bir şey yok. Zorlayıcı davranışlar var. Ve maalesef bazı insanlar sürekli bu şekilde bir davranış içinde bulunuyorlar.

"Coping With Difficult People / Zor İnsanlarla Başa Çıkmak" kitabının yazarı Robert M. Bramson bazı insanların neden farklı tavırlar sergilediklerini şöyle açıklıyor:
"Bazı insanlar karşılarındakinin performansını düşürmek ve onların şevkini kırmak için bilerek 'zor' tavırlar sergiler."

Her zor insan birbiriyle aynı davranışları sergilemez. Bazı zor insanlar sürekli konuşup hiç dinlemezken, diğerleri de hep son sözü söylemeyi tercih eder. Kimisi sürekli sizi eleştirir. Bazısı sessiz, bazısı agresif olabilir. Bu noktada Acıbadem Sağlık Grubu Psikiyatri Uzmanı Doç. Dr. Kültegin Ögel zor insanların davranışlarını şu şekilde belirtiyor:


- Eğitimi ve bilgisi yetersiz olmasına rağmen kendisini çok iyi sananlar
- Bilgisi ve deneyimi yetersiz olmasına rağmen kendisini iyi sananlar
- Öncelikleri belirlemede beceri sahibi olamayanlar
- Hatasını olgunlukla kabul edemeyen, sürekli açıklama yapıp kendisini temize çıkarmak isteyenler
- Yavaş düşünen ve hareket edenler
- İşleri karıştıranlar
- Hiç konuşmayanlar, bilgiyi zorla ağzından aldığınız kişiler
- Yanlış anlamakta ısrar eden
- Karşısındakinin söylediklerine önem vermeyen
- Konum farklılıkları nedeniyle görüşürken o farkı hissettiren kişiler
- Karşılarındakine saygı göstermeyen
- Yavaş hareket eden ve birçok defa tekrar edilmesi zorunda kalınan insanlar
- Sadece kendi yaptığı şeyin önemli olduğunu düşünen
- Sürekli olaylar ve etrafındakiler üzerinde kontrol oluşturmaya çalışanlar
- Empati kuramayanlar
- Her zaman 'ben haklıyım' diyenler

ZOR İNSANLARA YAKLAŞIM NASIL OLMALI?


Zor insanların özelliklerini daha da artırmak mümkün. Ancak tüm bu özellikler ışığında zor insanları ve onlara 5 ana başlık altında toplamak mümkün.

Agresif İnsanlar: Saldırgan davranışlar içinde bulunan bu sakin bir şekilde kendinizi ifade edin ve size yönelik saldırgan tavırlara kendinizden emin bir şekilde karşılık verin.

Her Şeyi Bilenler: Bu kişilerle mücadele ederken iyi hazırlanmak gerekir. Asla meydan okumayın. Aksine yeteneklerini övün. Gerektiğinde hatalarını ortya çıkaracak sorular sormaktan çekinmeyin.

Şikayetçiler: Karşılarındakine güvenmezler. Kendilerine olan güvenleri de çok değildir. Eksik olan özgüvenlerini saklamak için memnuniyetsiz, her şeyden ve herkesten şikâyet eden bir tavır içine girerler. Bu insanlara "Başkalarının göremediklerini görüyorsun" şeklinde onların güvenlerini arttıracak cümlelerle yaklaşın. Dinleyin ama asla tartışmaya girmeyin. Ona karşı savunmacı davranmayın.

Mağdurlar: İyi dinleyin ve onu anladığınızı gösterin. Soruna odaklanarak onu değişim için motive edin.

Gizlice Saldıranlar: Bu insanlara karşı ne kadar geri çekilirseniz o kadar üstünüze gelmeyi severler. Geri çekilmeyin. Şakaya vurun.

Hatirlama Uzerine - isim ve yuzler..

İsim ve Yüzleri Nasıl Hatırlamalı?

Çoğu kişi için hafızayı en çok zorlayan konu, tanıştığı insanların isimlerini hatırlamaktır. Pek çok çalışan, isimleri asla hatırlayamadığından, oysa o yüzü daha önce gördüğüne emin olduğundan yakınır. Bu neden olur? Bildiğiniz gibi beyin, resimler halinde düşünür. İnsan yüzü de bir resim olduğundan, bu yüzü tanımanız çok doğaldır. Ama, kişinin ismi nedir?

Birinin ismini hatırlamakta zorluk çekmenizin temel nedeni, büyük olasılıkla, ismi daha ilk başta doğru duymamış olmanızdır. Genellikle tanıştırmalar, özellikle de tanıştırılacak çok insan varsa, alelacele olur. Çoğu kişinin dikkati, kendi ismini doğru söylemek ya da doğru bir tutuşla el sıkışmak gibi noktalara yoğunlaşmıştır. İsmi daha ilk anda doğru anlamamışsanız, onu hatırlamayı nasıl bekleyebilirsiniz? Aşağıdaki ipuçları size yardımcı olacaktır:

1. Biriyle tanıştırıldığınızda yüzüne iyice bakın ki bu görüntü beyninize kazınsın.

2. İnsanlar isimlerini söylediklerinde, "Ahmet, seninle tanışmak büyük bir zevk" ya da "Vedat Bey, Aldoks'a hoş geldiniz" gibi bir ifadeyle ismi onlara tekrarlayın. Bu yöntem, toplumsal becerilerinizi geliştirmenin güzel bir yoludur.

3. Sıradışı isimlerin yazılış ve okunuşunu netleştirerek ismi doğru anladığınızdan emin olun. (Elbette, bunu yapmanız kibarlığınızın bir göstergesidir.) Böyle bir davranışta bulunmaktan dolayı kendinizi rahatsız hissetmeyin. Tanıştığınız kişi, bu soruyu sorma zahmetine katlanmanızdan gurur duyacaktır.

4. Katıldığınız bir toplantı esnasında, daha önce tanıştığınız insanların her birine bakarak ve nasıl anıldıklarını hatırlayarak isimlerini içinizden tekrar edin. Onlarla ya da onlar hakkında konuşan diğer kişileri dinlemek, boşlukları doldurmanıza yardımcı olacaktır.

5. Bu insanlarla olan diyaloglarınız esnasında, onlara hitap ederken ya da onlara gönderme yaparken isimlerini kullanın. Örneğin, "Peki Filiz, bu konuda sen ne düşünüyorsun?" ya da "Epey ilginç bir noktaya parmak bastın Oya" diyebilirsiniz.

6. Biriyle tanıştırılmışsanız, toplantı bitttiğinde o kişiye veda etmek çok kibar bir davranış olacaktır. Bu elbette, bir kez daha pekiştirmek adına karşınızdakinin ismini kullanmak için bir başka fırsattır. "Zekai Bey, sizinle tanışmak bir zevkti. Ne yazık ki, rahatsızlığınızla ilgili konuşacak zamanımız olmadı," gibi bir ifade kullanabilirsiniz.

7. Veda ederken, daha sonra da görüşmek isteyebileceğiniz bir ya da iki kişi olabilir ve ayrılık anı, kartvizit alışverişi için iyi bir fırsattır. Kartı aldığınızda, kişinin adını ilk kez yazılı olarak göreceğinizden, iyice inceleyin. Böylece, isim konusunda bir başka dayanak noktanız daha olur.

8. Toplantıdan sonra, tanıştığınız insanlar hakkında notlar alın. Bu notu size verilen kartvizitin arkasına yazmanızı tavsiye ederiz. Daha sonra, isimleri uzun süreli hafızanıza gerçek anlamda kaydetmek için tuttuğunuz notların üzerinden geçin.

Yalnızca bu adımları izleyerek tanıştığınız her kişiyi hatırlama olasılığınızı en az % 50 artırırsınız. Bu biraz çaba ister. Ayrıca, bu işi bu şekilde yapmanın yararları ile isimleri unutmaktan kaynaklanan sorunları iyice tartmanız gerekir.

Yazar: Michael Tipper

Sogan ve Saglik

Soğan her derde deva

Binlerce yıldan beri soğan ve sarımsak neredeyse tüm yemeklere katılan şifa verici birer sebze olarak kullanılılıyor. Salatadan tutun, her çeşit pişirme şeklinde soğan yemeklerimizden eksik edilmiyor.

Bilimsel olarak ispatlanmış bir gerçek de, soğanın içindeki cystein maddesinin eczanelerde kuvvetli bir balgam sökücü olarak satılan ve doktorlar tarafından reçete edilen mentopin ve asist gibi ilaçların ana maddesi ile aynıdır. Vücudumuzda üretilen çok güçlü bir antioksidan olan GLUTATYON'un üretimi için soğanın içinde bulunan cystein maddesinin soğan veya sarımsak yiyerek alınması gerekiyor. Çok kuvvetli bir antioksidan olan glutatyon, birçok hastalığın sebebi sayılan serbest radikalleri hücre içinde nötralize etmektedir.

Dünyanın her yerinde soğuk algınlığında, bronşitte ortaya çıkan öksürüğün giderilmesinde soğan, şifa verici olarak yeniyor. Çok eskiden beri üşütme, öksürük ve bronşit durumda ezilen bir soğana bir miktar su ve tatlandırıcı olarak da az miktarda bal katılarak ilaç olarak kullanılıyor. Ayrıca böcek sokmalarında oluşan şişliklerin üzerine taze kesilmiş soğan dilimleri konması halinde, şişliğin giderilmesinde yardımcı oluyor. Ayrıca uyku düzenleyici olduğuna da inanılmaktadır.

Soğanın 100 gramında bulunan maddeler:

Kalori değeri
Kuru soğan - taze soğan : 36 kalori - 23 kalori
Protein (gr.) : 1.3 gr.
Yağ (gr.) : 0.3 gr.
Karbonhidrat : 8.1 gr.
Su : 89 gr.
Posa : 2 gr.
Potasyum : 157 mg.
Kalsiyum : 27 mg.
Vitamin C : 10 mg.
Folik asit : 54 mg.
Vitamin : 0.3 mg.

Kalp-damar hastalıklarını önlemede yardımcı

Her nefes aldığımızda ciğerlerimize yarım litre hava dolar. Bunun %20.7'si oksijendir. Oksijen alyuvarlarımıza bağlanır ve kalbe gider. Kalp, bu oksijenli kanı tüm hücrelere pompalar. Oksijen, hücredeki şekeri yakarak yaşam enerjisinin üretimi sağlar. Bu işlem esnasında oksijen moleküllerinin %1-5'i değişime uğrar ve vücut için çok zararlı hale gelir. Biz bunlara serbest radikaller diyoruz. Bu serbest radikaller, her türlü hastalığın ve de özellikle de kalp-damar hastalıklarının ve kanser çeşitlerinin sebebi sayılıyor. Vücudumuzda bunları zararsız hale getiren enzim sistemi vardır. Kişinin bu enzim sistemi ne kadar güçlü ise ömrü de o kadar uzun oluyor. Serbest radikalleri zararsız hale getiren maddelere antioksidan diyoruz. Soğanın içindeki Quercetin adı verilen çok güçlü bir antioksidan vardır.

Finlandiya'da uzun süredir yapılan bir bilimsel araştırmada; Quercetin'i içeren soğan ve elmayı daha çok tüketen kişilerde kalp-damar hastalıkları ve kanser ölüm oranları daha düşük bulundu. Damar sertliği dolayısıyla kalp-damar hastalıklarına neden olan kötü huylu kolesterol (LDL), serbest radikaller tarafından okside olmadan damar çeperine yapışmıyor. Soğandaki Quercetin maddesi kolesterolün okside olup damar çeperine yapışmasına engellenmesinde yardımcı oluyor.

Vücutta hücre içinde üretilen ve Glutatyon adı verilen antioksidanın üretimi için soğan ve sarımsakta bulunan Cystein maddesinin bu yiyeceklerle vücuda girmesi gerekiyor. Bu kuvvetli antioksidan, kanserin önlenmesine yardımcı olmaktadır. Soğan ve sarımsak, Akdeniz beslenme tarzında çok tüketilmektedir.

Sigaranın neden olduğu idrar kesesi kanserinin önlenmesinde yardımcı olur
İdrar kesesi kanserinin başlıca sebeplerinden biri sigara tüketimidir. Soğanın içerdiği Quercetin maddesi değişime uğrayarak kesenin iç derisini kanserden koruyucu bir etki yapmaktadır. İdrar kesesinde kansere neden olan zehirli maddeler değişime uğramış Quercetin maddesi tarafından emilerek kanser oluşumunu geciktirmekte veya engellemektedir. Sigara içenlerin kanserden korunmaları için soğanı ve elmayı düzenli şekilde tüketmeleri tavsiye edilir.

Nasıl tüketilmelidir?

Her çeşit pişirme şeklinde yemeklere katılan soğanın faydası vardır. Pişirilmeden çiğ ve taze olarak tüketilen soğan çok daha şifa vericidir.

Ne kadar tüketilmelidir?

Haftada 3-4 defa yenen ½ soğan kalp-damar hastalıklarından ve kanserden korunmada yardımcı olur.

Ask, Kari - Koca, Kadin - Erkek Uzerine Sozler

Akşam yemeğine geç ya da erken gelmemle içten ilgilenen bir kadın uğruna, bütün dehamı ve tüm eserlerimi, feda etmeye hazırım.... Ivan Sergeyeviç Turganyev

Bazen küçük bir bakış, insana dünyaları verir. Bazen küçük bir bakış, insanı cehennemin derinliklerine yollar.... Jean Jacques Rousseau

Bir genç kız 24 yaşına kadar hayatının erkeğine rastlamadıysa, dünyada ondan talihli insan yoktur... Deborah Kerr

Aşkı sıradan kadınlar yaşar. Güzel olanlar, kendilerini sergilemek için çalışmaktan, aşka zaman bulamazlar... Katherine Hepburn

İstatistiklere göre, 80 yaşındaki her erkeğe, aynı yaştaki 5 kadın düşüyor. Bir erkek için bu orana, o yaşta sahip olmak ne acı... Douglas Fairbanks

Karınız size, "Karnını içeri çek" demeye başladığında, siz zaten çekiyor iseniz, orta yaşa gelmişsiniz demektir... George C. Scott

Bir zamanlar erkeğin üstün olduğuna inanıyordum. Sonra evlendim. Karım bu inancımı tamamen yıktı... Jack Lemmon

Bir kızın, daha akıllı görünmek yerine daha güzel görünmeyi tercih etmesi doğaldır. Çünkü, erkekler de her zaman, olduklarından daha kibar görünürler... Farah Fawcett

İlişkilerde önemli olan arkadaşlıktır... Çünkü sadece seks için seks yapmanın, yüz yıkamaktan hiçbir farkı yoktur... Sophia Loren

Zafer; savaşta kovalayan, aşkta ise kaçan erkeğindir... Napolyon Bonapart

Aşk, bir kişi ile geriye kalan herkes arasındaki farkın, çok fazla abartılmasıdır... Bernard Shaw

Aşkın gözü kördür derler... Yalan! Seven, sevdiğinde, başkalarının gördüğünün en az iki katını görür... Josh Billings

Sevgilim doğruyu söylediğine yemin ederse, ona inanırım. Yalan söylediğini bildiğim halde... William Shakespeare

Saat 7'de randevu verip, 9'da gidin. Yollara düşmemişse, artık sizi sevmiyor demektir... Marlene Dietrich

Evlilik orduya yazılmak gibidir. Kışlada herkes şikayet eder ama "tezkere" bırakıp, kalanların sayısı o kadar çoktur ki... James Garner

Evlilik insana çok şey öğretir. Sadakat, sorumluluk, hoşgörü, anlayış gibi... Ancak bekar kalırsanız, zaten bunların hiçbirine ihtiyacınız olmaz... Burt Reynolds

Kadın, yarış atı gibidir. Erkekler en hızlı olanına bahis yatırmaktan hoşlanır... Kate Jackson

ABD'nin First Lady'si maaş almayan tek devlet memurudur ve bir tek kişi tarafından seçilir: Kocası... Nancy Reagan

Amerikalılar, özgürlüğün bedelini en yüksek ödeyen millet olmakla övürüler. Yalan değil. Boşanma istatistiklerine bir bakın... Jerry Lewis

Hiçbir kadın aynı erkekle 50 yıl evli kalamaz. 25 yıl sonra, o artık aynı erkek değildir... Bob Hope'un eşi Dolores Hope

Kadın fil gibidir. Herkes bakmayı sever. Ama kimse evinde beslemek istemez... Warren Beatty

Sürekli havlayan bir köpeğim, habire küfreden bir papağanım, dumanı tüten bir sobam ve geceyi hep dışarıda geçiren bir kedim varken, niye evleneyim?... Lauren Bacall

Kadınlar, peruk, takma kirpik kullanırlar, özel sutyenlerle göğüslerini büyük gösterirler. Sonra da "Artık gerçek erkek kalmadı" diye şikayet ederler... Robert Redford

Mutlu evliliğin bir tek yolu var. O yolu bulduğumda, evleneceğim... Clint Eastwood

Evlilik, dünyanın en usta sihirbazıdır. Önünüze konan harika bir meze tabağını, kısa sürede kirli bir bulaşığa çevirir... Ryan O'Neal

Modaya uygun giyinmek çok kolay. Kadınlar için çok, erkekler için az giyineceksiniz o kadar... Angie Dickinson

Karımı asla aldatmam. Evde biftek beni beklerken, sokakta niye köfte peşinde koşayım... Paul Newmann

Genç kız, ideal erkeği bulma çabasından vazgeçip, bir koca aramaya başladı mı, kadın olmuş demektir... Raquel Welch

Mutluluğu bulmak için değil, paylaşmak için evlenilir... Harry Emerson Fosdick

Başarılı bir evlilik, insanın pek çok kez aşık olmasını gerektirir... Aynı insana... Robert Wagner

Çıplak göğüs modasından nefret ediyorum. Bir hediye almanın en güzel anı, paketi açmaktır... James Caan

Bir erkeğin sevip, sonra bırakmasında hiç sorun yoktur. Tabii iyi şeyler bırakmışsa... Ava Gardner

Kadını asla küçük görmeyin. Tabii yaşı ve kilosu dışında... Shelley Winters

Geniş ailelerin gücüne inanırım. Bu nedenle bir kadının en az üç kocası olmalı... Ali MacGraw

Bir erkek her kadınla mutlu olabilir. Yeter ki ona aşık olmasın... Oscar Wilde

Super Pozitif Olmanin Yolu!

Süper Pozitif Olmanın Yolu!
Yazar: Karl Moore

Enerjiniz azalmaya yüz tuttuysa, pozitif tepkiler geliştirmeye başlamanın zamanı gelmiştir...

Pozitif düşünen insanların yaşamdaki hedeflerine ulaşma şanslarının daha yüksek olduğu çok iyi bilinen bir gerçektir. Mutlu olduğunuzda, her şey farklı görünür; gününüz daha parlak ve potansiyel dolu olur. Dahası, önünüze fırsatlar çıkar ve zorlukların üstesinden kolayca gelebilirsiniz. Gerçekten, iyimser düşünebilmek, başarı kazanmanıza ve daha mutlu olmanıza yardımcı olabilir.

Ne var ki, süper pozitif olmak, herkes için kolay değildir. Gereksiz inançlardan ve olumsuzluktan kurtulmak, perspektifte ve odaklanılan niyetlerde bir değişim gerektirir; ama bir kez bakış açınızı değiştirmeye başladınız mı, motive olduğunuzu, enerji dolduğunuzu ve güçlendiğinizi hissedersiniz.

Hedeflerinize ulaşabilmek ve tatmin edici bir yaşam sürebilmek amacıyla süper pozitif olmak için aşağıdaki yöntemleri deneyin:

1. Sabah kalktığınızda, hiçbir negatif düşüncenin su yüzüne çıkmasına izin vermeyin. Durumunuz ya da koşullarınız ne olursa olsun. Esneyin, nefes alın ve iyi şeylerin olmasını sağlayabileceğinize inanın. Kendi kendinize şöyle deyin: "Mutluyum ve pozitifim; harika bir gün geçireceğim." Buna inanın!

2. Hedeflerinize ulaşmanızı sağlayacak, kendinize ait ilkeleriniz olsun. Bunlar, ihtiyaç ve hırslarınızla ilintili herhangi birşey olabilir. "Bunu yapabilirim!" ya da "Başaracağım!" gibi. Kendinizi işe yaramaz bir durumda hissediyorsanız, ilkenizi ya sessizce ya da yüksek sesle kendinize tekrarlayın. Sözcüklere inanın. İlkelerinize güvenin. Hedeflerinize gerçekten ulaşabilirsiniz.

3. Üzgün de olsanız gülümseyin ve hem kendinize, hem de dünyaya gülün. Yaşam, mükemmel ve çokyönlüdür. Sorun ne olursa olsun, biraz mizah, her şeyle kolayca başa çıkabileceğiniz hissini verir. Ayrıca, her gün bir miktar kahkaha, sağlığınıza ve afiyetinize iyi gelir. Güldüğünüzde, iç organlarınız idman yapar ve kahkaha, taze oksijenin bedeninizde dolaşmasını sağlar. Öyleyse, dünyanın komik yüzünü görebilmek için dışarıda biraz zaman geçirin. Genellikle, dışarısı düşündüğünüz kadar kötü değildir. Her durumun pozitif tarafını görmeye çalışın.

4. Bugüne kadar kazandığınız başarıları düşünün. Düşündüğünüzden daha fazla ilerlediğinizi göreceksiniz! Yaşamınızda bugüne kadar kazandıklarınızın listesini yapın. Yalnızca kariyer ya da paraya da odaklanmayın. Edindiğiniz deneyimleri ve kişisel meziyetleri düşünün. Bu başarılara yoğunlaşmak, kendinizle daha çok gurur duymanızı sağlayacaktır.

5. Kazanmak istediğiniz şeyi kendinize hatırlatın. Hedefleriniz hâlâ geçerli mi? Bazen gittiğimiz yönü tekrar değerlendirmemiz gerekir; çünkü yaşamımızda değişiklikler olur... Biz de değişiriz. Bir zamanlar çok istediğiniz ve sahip olmak için her şeyi yapacağınız şey, bugün gerçekten istediğiniz şey olmayabilir. Yanlış yoldaysanız, her konuda işe yaramaz hale geldiğinizi hissedersiniz. İçsel bilgeliğinize ve sezgilerinize güvenin. Mevcut koşullarınızın kendinizi nasıl hissettirdiğine dikkat edin. Yaşamınızı değiştirmeye ya da rahat ettiğiniz mevcut alanlardan çıkmaya hazır olun. Bir kez doğru yola girdiniz mi, daha pozitif hissetmeye başlayacaksınız.

6. Düzenli olarak yürüyüş yapın ve kanınızda dolaşması için taze oksijen depolayın. Parkta gezin. Dağa tırmanın! Kendinizi iyi hissettirecek tepkileri açığa çıkarın. Düzenli egzersiz, ruh halinizi geliştirir ve kendinizi süper pozitif hissetmenizi sağlar.

7. Bardağınızın yarısının her zaman boş değil dolu olduğunu düşünün. Süper pozitif olmak için her şeyin pozitif tarafını görmeniz gerekir. Negatif diyaloglardan uzak durun. Dış sesinizi olduğu kadar iç sesinizi de dinleyin. Kendinizi negatif birşey söylerken ya da düşünürken bulursanız, durun, başa dönün ve bu sözcüklerin yerine pozitif bir ifade kullanın. Pratik yapmak, zaman ayırmak ve kararlı olmak gerekir. Bir süre sonra, bu can sıkıcı negatif tepkileri yok etmeyi öğrenirsiniz.

8. Yaşamınızı zenginleştirin... Bir işi yapabileceğinize inanın. Pozitif düşünme tarzınız, pozitif deneyimleri çekerek, bir mıknatıs gibi hareket edecektir. Ne istediğinize odaklanın; iyimser ve daha zengin gönüllü olun. Çok arzuladığınız yaşam şekline gerçekten kavuşabilirsiniz!

9. Enerji ve zamanınızın bir bölümünü iyi bir davaya adayın. Mümkünse, her zaman karşılık verin! Dünya, şu anda olduğundan daha iyi olmak için sizin gibi süper pozitif insanlara ihtiyaç duyuyor. Pozitif enerjinizin bir kısmını hayır işlerine aktarabilirsiniz ya da basitçe her gün insanlara şefkat gösterebilirsiniz.

10. Değiştiremeyeceğiniz şeyler hakkında strese kapılmayın. Elinizden gelen işler üzerinde çalışın. Yaşam konusunda pozitif olarak ve dönüştürebileceğiniz şeylere odaklanarak, bir fırsatlar dünyası ve keşfedilmeyi bekleyen bir potansiyel ile karşılaşırsınız.

İyi ya da kötü, önünüze ne çıkarsa çıksın, nasıl tepki vereceğiniz konusunda özgürsünüz.

Gülmek varken neden somurtasınız? Mutluluğu seçmek varken neden üzülmeyi tercih edesiniz?

Yaşamda her zaman inişler ve çıkışlar olacaktır; pozitif olana odaklanır ve süper pozitif hale gelirseniz, daha mutlu ve hoşnut olursunuz.

Öyleyse oturup kalmayın; her zaman olmak istediğiniz o süper pozitif insana dönüşmeye karar verin ve muazzam bir yaşam sürün!

Bayat Ekmek

Ekmek, Türk mutfak kültürünün vazgeçilmez bir unsuru. Sadece sulu yemek ile değil, pilav, börek ve makarnanın yanında da sevilerek tüketilen ekmek, bu verilen önemine rağmen israf ediliyor. Yapılan araştırmalara göre, İstanbul'da günde ortalama 3 milyon adet ekmek çöpe gidiyor. Bütün ülkedeki günlük ekmek israfı ise 15 milyonu buluyor. Birçok insan bayatlayan ekmeği çöpe atmak istemese bile nasıl değerlendireceğini bilmediği için israf ediyor. Hâlbuki bayat ekmekle hazırlanabilecek o kadar çok yiyecek var ki. Basit tariflerle çok lezzetli ve güzel yemekler yapmak mümkün. Sadece bayat ekmeğin kullanım şartları veya değerlendirme noktalarının bilinmesi gerekiyor. Sefertası Hareketi adıyla kurulan bir sivil toplum kuruluşu bu israfın önüne geçebilmek için kampanyalar düzenliyor. Nadir Güllü ve Sefertası Hareketi Yürütme Kurulu Başkanı Sinan Topçuoğlu amaçlarının israfı önlemek olduğunu söylüyor. Ekmek israfının toplumsal bir sorun olduğuna dikkat çeken Nadir Güllü, bu sorunun mutlaka önüne geçilmesi gerektiğini belirtiyor. Çocukların bayat ekmek yemek istemediğini ifade eden Güllü, "Bayat ekmeği, başta çocuklar olmak üzere kimse yemek istemiyor. Bunun için ekmeğe değişik şekiller ve tatlar vererek sunum yapılmalı." diye konuşuyor.

Ekmek tasarruf klavuzu

Soğumuş ekmek, bayatlamış demek değildir. Ekmek israfını önlemek için, her şeyden önce soğuk ekmeği bayat kabul etmemek gerek. Orta derecede bayat ekmek, taze ekmekten daha az lezzetli olmasına rağmen, daha az besleyici değildir.

Tüketebilecek kadar ekmek alınmalı

Her gün aynı miktarda ekmek alma alışkanlığı yanlıştır. Bazı günler, yemek türüne göre, ekmek ihtiyacı daha az olabilir. Örneğin, makarna veya börek ile birlikte daha az ekmek tüketilir. Ekmeği fırından yeni çıkmışken alıyorsanız, tazeliğin cazibesine kapılıp ihtiyaçtan fazla almamalıdır.

Ekmek uygun şartlarda saklanmalı

Uzmanlar, ekmeğin yeterince soğumasından sonra ambalajlanmasını ve derin dondurucuda saklanmasını öneriyorlar. Ekmek, -18 derecede görünür bir değişime uğramadan aylarca saklanabilir.

Tüketiciler Birliği Genel Başkanı Bülent Deniz:
Beyazlatılmış undan yapılan ekmekler alınmamalı

Türkiye'deki en önemli gıda maddelerinden biri olan ekmek, birçok yerde hijyen koşullarına riayet edilmeden üretiliyor. Yeterince pişmemiş, yanık, su ve tuz oranı dengesiz, mayalanma sürecine uyulmayan, yağda kızartılmış kadar yağlı ekmekler birçok yerde satılıyor. Tüketiciler Birliği Genel Başkanı Bülent Deniz, tüketicilerin bu konuda çok dikkatli olması gerektiğini söylüyor. Deniz, özellikle "potasyum bromat" yani beyazlatıcı madde bulunan ekmeklerin alınmaması gerektiğini aktarıyor. Ayrıca dikkat edilmesi gereken bir diğer unsur ise kepekli ekmek. Çünkü satılan birçok kepekli ekmek gerçekten kepekli ekmek değil. Bu yüzden ekmek alınırken içerisinde kullanılan malzemelerin oranı bilinmeli.

Bayat ekmeği nasıl değerlendirelim?

* Bayat ekmeği değerlendirmenin en basit ve en bilinen yolu, köfte harcının içine katmaktır.

* Ekmek fırında veya açıkta bekletilerek kıtırlaştırıldıktan sonra öğütülüp galeta unu haline getirilir. Galeta unu, köfte yaparken, ekmek yerine harca katılabilir.

* Bayat ekmeği küp küp kesip fırında kıtırlaştırdıktan sonra çorbaların içine atarak değerlendirebiliriz.

* Bayat ekmeği yumuşatmak istenirse ekmek dilimleri bir kevgire konulur; kevgir, su dolu bir tencerenin üzerine oturtulup kapatılır. Su kaynadıkça, ekmeği nemlendirip yumuşatır.

***
Ekmek Kullanabileceğiniz Tarifler

Ekmek çorbası


Malzemeler: 150 gr ekmek içi, 200 gr süzme yoğurt, 10 su bardağı et suyu, 1 çay kaşığı kırmızı biber, 1 çorba kaşığı tereyağı, 1/2 tatlı kaşığı tuz.

Yapılışı: Elde ufalanan ekmek içi akşamdan yoğurt ile bir kapta iyice karıştırılır. Ertesi gün yeniden iyice karıştırılır. Bir tencerede et suyu kaynatılır. Yoğurtlu ekmek içi, karıştırılarak et suyuna yedirilir. Tuzu da ekledikten sonra hafif ateşte 5 dakika daha kaynatılıp ocaktan alınır. Bir tavada kızdırılan tereyağına kırmızı biber katılarak karıştırılır. Sonra çorbaya ilâve edilir. Çorba sıcak sıcak içilir.

***
Peynirli bayat ekmek köftesi

Malzeme: 1 adet bayat ekmek, yarım kalıp sert beyaz peynir, 1 demet maydanoz, 2 yumurta, 1 adet orta boy soğan, köfte baharı, tuz ve pul biber, galeta unu.

Yapılışı: 1 adet bayat ekmek, üzerine su serpilerek nemlendirildikten sonra ufalanır. İçine yarım kalıp sert beyaz peynir rendelenir; 1 demet maydanoz doğranır; 2 yumurta kırılır; 1 adet orta boy soğan rendelenir; tuz, köfte baharı ve pul biber katılır. Karışım yoğurularak köfte şeklinde parçalara ayrılır. Köfteler önce una, sonra çırpılmış yumurtaya, daha sonra galeta ununa bulanıp kızgın yağda kızartılır. Üzerlerine kürdan batırılarak servise çıkarılır.

***
Bayat ekmek kanepesi

Bir kabın içinde 1 çorba kaşığı salça, yarım çay bardağı sıvı yağ, 1 tatlı kaşığı kekik, yarım çay bardağı süt, 200 gr ezilmiş beyaz peynir, 2 yumurta iyice karıştırılır. Bu karışım, kanepe şeklinde ve ince bayat ekmek dilimlerine sürülür. Dilimler, fırın tepsisine dizilir; hafif pembeleşinceye kadar kızartılır. Kızartılmış dilimlerin üzerine 1'er ince dilim domates; bunun üzerine de 2 ince dilim sosis yerleştirilir. Kanepeler, kürdanlı olarak servis tabağına alınıp, soğutmadan, kıvırcık marul yaprakları eşliğinde servise çıkarılır.

***

Vişneli ekmek tatlısı

Malzeme: 1 kilo toz şeker, 5 su bardağı su, 1 kilo vişne, 2 adet bayat ekmek, krema veya kaymak.

Yapılışı: Bayat ekmekten 2 cm kalınlığında dilimler kesilir. Kabuklar düzgünce kesilerek çıkarılır. Daha sonra dilimler ortadan kesilerek iki parçaya ayrılır; fırın tepsisine dizilir. Orta ısıda hafif pembeleşinceye kadar kızartılır. 1 kg toz şeker, 5 su bardağı su, bir tencerede kaynatılıp şurup yapılır. Çekirdekleri çıkarılmış 1 kg vişne, şuruba katılır; 1-2 taşım kaynatılır. Vişne taneleri bir tabağa alınır. Ateşten alınan vişne şurubu, soğumadan, kızartılmış ekmek dilimlerinin üzerine kepçe ile gezdirilir. Sonra tepsi ağır ateşte tutularak, içindeki şurup, koyulaşana kadar kaynatılır. Ara sıra tepsi hafifçe sallanarak, ekmeklerin dibe yapışmaması ve şurubu iyice emmesi sağlanır. Şurup koyulaşınca, tepsi ateşten alınıp soğutulur. Ekmek dilimleri tabaklara yerleştirilir. Üzerine krema veya kaymak konulur. Bunun üzerine de vişne taneleri yerleştirilir

27 Ağustos 2007 Pazartesi

Kadinlari Erkeklerde Aradigi Yaslara Gore Kriterler

KRITER

Her kadin gonlune gore bir hayat arkadasi bulmak ister. Ancak, yillar gectikce erkekte aranan ozellikler azalir. 70'inde nefes alan bir es yeter!

20 LIK KRITERLER

* Yakisikli.
* Sempatik.
* Maddi durumu yerinde.
* Beni ilgiyle dinleyecek.
* Espri anlayisi gelismis.
* Gucu kuvveti yerinde.
* Iyi giyinmekten hoslanan.
* Her konuda zevk sahibi.
* Surpriz yapmayi seven.
* Romantik ve hayal gucu zengin.

30'unda ne ister?

* Iyi gorunumlu ve tercihen kafasinda saci olan.
* Arabadan inerken kapiyi acan, yemege gittigimizde sandalyemi tutan.
* Pahali bir restorana goturecek kadar parasi olan.
* Konusmaktan cok dinleyen.
* Fikra anlattigimda katila katila gulen.
* Alisveriste paketlerimin hepsini zahmetsizce tasiyacak kadar gucu kuvveti yerinde.
* En az 1 kravata sahip.
* Yaptigim yemekleri begenen.
* Dogum gunu ve yildonumlerini unutmayan.
* Haftada en az bir kez romantik olabilen.

40'tan sonrasi...

* Cok da cirkin degil... (Tamam kel olabilir!)
* Ben binmeden arabayi hareket ettirmeyen.
* Firsat oldukca aksam yemegine goturen.
* Beni dinlerken basini sallayan
* Anlattigim fikralarin can alici yerlerini hatirlayan.
* Evdeki esyalarin yerini degistirmeme yardim edecek kadar gucu kuvveti yerinde.
* Gobegini kamufle edecek sekilde kiyafet secen.
* Klozetin kapagini indirmeyi unutmayan.
* Cogu hafta sonu tras olan.

50'liklerin hayali

* Burun ve kulaginin icindeki killar fazla uzun olmayan.
* Topluluk icinde gaz cikarmayan.
* Para isteme aliskanligi edinmemis.
* Ben birsey anlatirken uyuyakalmayan.
* Haftasonlari poposunu koltuktan kaldiracak kadar gucu kuvveti yerinde.
* Ayagindaki 2 corap ayni renk olan ve temiz giyinen.
* TV karsisinda aksam yemeginden hoslanan.
* Adimi unutmayan.

60 yas ve gercekler

* Haftada bir olmasa da aklina estikce sakal trasi olan.
* Kucuk cocuklari urkutmeyen
* Banyonun nerede oldugunu hatirlayan.
* Bakimi fazla masrafli olmayan
* Mumkun oldugu kadar gurultusuz horlayan.
* Neye guldugunu birden unutmayan.
* Yardim almadan ayaga kalkabilecek kadar gucu kuvveti yerinde olan.
* Lapa yiyeceklerden hoslanan.
* Takma dislerini nereye koydugunu unutmayan

Ozel Bir Hikaye

Çok Özel Bir Hikaye

Kendini bildi bileli mor menekşeyi çok severdi. Çocukluğunun geçtiği ikikatlı evin bahçesinde bahar geldiğinde mor mor açar, mis gibi kokarlardı.. Annesi mor menekşeleri hep duvar kenarına dikerdi..

Gölgeyi sever menekşeler derdi..Oysa ögretmeni bitkilerin güneş ışınları ile fotosentez yaptığını anlatmıştı onlara. Bitkiler güneş ışığına muhtaçtı. Mor menekşeler ne tuhaf bitkilerdi , her bitki güneşi severken,onlar neden gölgeyi tercih ediyorlar diye düşündü durdu Hande... Küçük, ufacık aklı ile aslında menekşelerin diğer çiçeklerden farklı olduğunu keşfetmişti, işte belki de menekşeler bu yüzden bu kadar güzeldi.

Herkesden farklı olursan, bu hayatta değerli olursun yargısına varmıştı. Daha o yıllarda farklı olmak için uğras vermeye başladı. ilk olarak, okulda kimsenin yanına oturmak istemediği Hacer'in yanına oturmak istiyorum ögretmenim diyerek başladı farklılıklarla süren hayatı. Hacer bile şaşırmış şaşkın şaşkın bakıyordu onun yüzüne. Hacer çok dağınık, biraz anlama zorlukları olan problemli bir ailenin kızı idi. Hande ise mühendis Kamil Beyin biricik kızı. Ögretmen pek oturtmak istemedi önce Hacer'in yanına Hande' yi. Daha sonra bir tatsızlık çıkmasın diye öğretmen Hande'nin annesini çağırdı.
Annesi eve geldiklerinde Hande'ye sordu :
- Neden yavrum Hacer in yanına oturmak istiyorsun?
Hande cevap verdi :
- Geçen baharda menekşeler ekiyorduk hani anne, o gün sen bana menekşeler
güneşi sevmez demiştin, oysa her bitki güneşi sever. Menekseler farklı, belki de
bu yüzden bu kadar güzeller. Hacer'in yanına kimse oturmak istemiyor. Ben farklı olmak istiyorum. Belki Hacer de güzeldir, onu fark etmek istiyorum, dedi.
Annesinin ağzı açık kalmıştı. İlkokul 4.sınıf öğrencisi kızının olgunluğuna hayran kalarak
- peki kızım kimin yanında istersen oturabilirsin, " dedi.
Pazartesi Hande Hacer'in yanında oturmaya başladı. Hem Hande tedirgindi, hem Hacer.Birbirleri ile hiç konuşmuyorlardı. Diğer kızlarda soğumuştu Hande'den. Nasıl Hacer gibidağınık, bir şeyi, iki kere anlatınca anlayan fakir bir kızın yanına oturmayı istemişti.En çok alınan doktor Cemal Beyin kızı Esin'di. Anne babaları her hafta sonu görüşüyorlar,
Hande ve Esin birlikte oynuyorlardı. Nasıl olur da kendi yerine Hacer'i seçerdi. Çok gururu kırılmıştı Esin'in. Hande ile konuşmuyordu.Birgün Hande ve ailesi Esinlerle dağ köylerinden birinde gerçekleştirilecek bir panayıra katılmak için sözleştiler. Hande gene Esin'in somurtacağını bildiği için gitmek istemiyordu.İçin için de Hacer'e kızmaya başlamıştı arkadaşları ile arasının bozulmasına sebep olmuştu.Neden sanki bu kadar dağınıktı, neden her şeyi iki kerede anlıyordu? Yoksa aptal mıydı?Sonra menekşeleri hatırladı hemen düşüncelerinden utandı. Hacer farklı diye yargılamaması gerekiyordu. Hacer'in, kimsenin bilmediği güzelliklerini keşfedecekti. Buna tüm gücü ile inandı. Panayıra gittiklerinde Esin somurtarak karşısında oturuyordu, Hande ile konusmuyordu.

Hande canı sıkıldığından biraz dolaşmak için annesinden izin aldı. Köy yolunda yürümeye başladı. Hava iyice soğumuş ve ayaz iyice artmıştı, kar atıştırmaya başlamıştı. Hande karı çok seviyordu, yürüdü, yürüdü. Köye gelmişti. Bir evin önünde durdu. Evin penceresinde ki saksıya gözü ilişti. Gözlerine inanamıyordu, bunlar mor menekşelerdi. Ama kıştı ve menekşeler soğuğu hiç

sevmezlerdi eve dogru bir adım attı. Kapıda beliren gölgeyi çok sonra fark etti bu Hacerdi.
Hande'ye gülümsüyordu.

- Hoşgeldin Hande buyurmaz mısın?, dedi.

Biraz ürkek, şaşkınlıkla kapıya doğru ilerledi Hande ve içeri girdi. Oda sıcacıktı odun sobası
her yeri ısıtmıştı. Menekşeler diyebildi sadece Hande...
- Bu soğukta ?
Hacer gülümsedi ;
- Onlar annem için, annem onları çok sever.
Sonra yatakta yatan kadını fark etti Hande.
"Annen hasta mı?" dedi.
"Evet 2 sene önce felç oldu ona ben bakıyorum, bizim kimsemiz yok, birtek ineğimiz var onunla
geçiniyoruz. Ama tüm işler bana baktığı için derslere çalışacak pek vaktim olmuyor, dedi Hacer
utanarak. Bir de bizim köyden şehre araç yok, bu yolu her gün yürüyorum o yüzden de çok yorgun okula geliyorum dersleri anlamakta güçlük çekiyorum. Hande'nin gözleri dolmuştu. Dışarıdan gelen ses ile kendine geldi. Annesi onu arıyordu. Çok merak etmiş olmalıydı. Dışarıya koştu ve annesine sarıldı, ağlıyordu. Bir müddet sonra anne bu Hacer diye tanıştırdı sıra arkadaşını. Hacer'in yaptığı sıcak çorbadan içtiler birlikte. Hande annesine anlattı Hacer'in hayatını, ağlayarak.

"Bir şeyler yapalım anne" dedi.

O hafta annesi ve Hande, Hacerlere gidip annesi ve Hacer'i kendi evlerine taşıdılar. Hacer artık Handeler den okula gidip geliyordu, ne dağınıktı, ne de aptal. Sınıfın en iyi öğrencisi olmuştu. Seneler geçti Hacer ve Hande bir arkadaş değil, iki kız kardeşlerdi artık. Mor menekşeler Hande'ye Hacer'i armağan etmişti. Hacer'e ise hem Hande'yi, hem hayatı. Seneler sonra ikisi de evlendi. Hacer şimdi bir doktor. Hande'den vicdanın ne kadar önemli olduğunu öğrendi, hastalarına vicdanıyla birlikte şifa dağıtıyor. Hande ise bir ögretmen. Çocuklara farklı olan şeyleri sevmeyi de ögretiyor. Bir kızı var adı, Hacer Menekşe. Hayatta en çok sevdiği iki şeye birini daha ekledi Hande.

LÜTFEN SEVGiNiZE ÖNYARGI KOYMAYIN.
HERŞEY SEVİNCEYE KADAR FARKLIDIR
SEVDİKTEN SONRA İSE SEVGİNİN DİLİ HEP AYNIDIR

26 Ağustos 2007 Pazar

BarisaRock slogana bak!

BarışaRock slogana bak!




















60'a yakın sanatçının sahne alacağı BarışaRock adlı festivalin ilk günü tam bir şenlik havasındaydı. Afişler, slogan ve broşürler ise festivalin değişmeziydi

'Karşı festival' olarak adlandırılan BarışaRock, önceki gün İstanbul'da, Mehmet Akif Parkı'nda, konserler, tiyatro oyunları ve söyleşilerle başladı. Rock'n Coke Festivali'ni protesto etmek amacıyla yola çıkan, barışı, kardeşliği, çevreciliği savunan BarışaRock, bu yıl beşinci yaşını kutladı.
Bu akşam sona erecek olan festivalin ilk günü oldukça neşeliydi. Katılımcılar kamp alanını çarşamba günü doldurmaya başlamıştı. Ve ilk gün yaklaşık 60 bin katılımın olduğu açıklandı.
Ağırlıklı olarak 17-30 yaş grubunun ilgi gösterdiği BarışaRock'ın olaysız geçen ilk günü Mavi Duman Sahnesi ve ana sahne olan Kadife Çekiç Sahnesi'nde saat 14.00'ten itibaren konserlerle başladı. İlk gün Violet, Gevende, Zilzurna, Nev, Bülent Ortaçgil, Aylin Aslım, Hakan Kurşun ve daha pek çok grubun sahne aldığı BarışaRock'ta 3 gün boyunca 60'a yakın sanatçının konseri olacak.

Bu yıl ilk kez elektronik müziğe de kapılarını açan festival süresince BarışaRock Elektronik Müzik Sahnesi'nde 33 DJ ve grup 60 saatlik müzik performansı sunuyor. 28 tiyatro grubu da 12.00-24.00 saatleri arasında oyunlarını sahneliyor.


Festivalin değişmezi
Önceki gün festival alanı, tam bir şenlik ortamıydı. Festivalin değişmezi ise afişler, sloganlar, söylemlerdi. "Nükleer İstemiyoruz", "Irkçılığa ve milliyetçiliğe darbe", "İran - Irak olmayacağız", "KPSS Kaldırılsın" afişleri ve daha niceleri dört bir yandaydı. 45 sivil toplum örgütünün stantları da festival alanını renklendiriyordu.
Her ne kadar çöpler düzenli olarak gönüllüler tarafından toplansa da, etrafa dağıtılan broşürlere hakim olmak pek mümkün değildi! Sarıyer Belediyesi, sivrisineklerle mücadele için düzenli olarak ilaçlama yapıyordu.

Her telden müzik
Gün içerisinde ana sahne özellikle gençlerin cazibe merkeziydi. Rastalı saçlı, baştan aşağı siyahlara bürünmüş gençler kâh Gevende'nin hareketli parçasında Roman dansı yapıyor kâh Nev'in müziğiyle sakinleşiyordu. Ana konser ise Bülent Ortaçgil'inkiydi.


Barış Akarsu da anıldı
Bülent Ortaçgil'in ardından Barış Akarsu'nun babası Selahattin Akarsu sahneye çıkarak şunları söyledi: "Ben Barış'ı '68 ruhuyla yetiştirdim. Kısacık ömrüne 300 konser ve 2 albümü sığdıran oğlumu trafik terörüne kurban verdim. Her türlü teröre dur demenin zamanı gelmedi mi? Terörü bitirelim. Trafikte Barış adlı bir eylem başlatacağım."

Barış Akarsu'nun babasının konuşması sırasında izleyiciler de "Barış ölmedi kalbimizde yaşıyor" diyerek ona destek verdi.

'Başbakan Bülent'

Festivalin ilk günü pek çok kişi Bülent Ortaçgil'i bekliyordu heyecanla. Beklenen saat geldiğinde de birden sahne önüne bir yığılma oldu. Ortaçgil, sahneye çıktığında "Başbakan Bülent" tezahüratlarıyla karşılandı. Bu söze çok gülen Ortaçgil ise "Ben enayi miyim başbakan olayım?" dedi. Sanatçı, "Oyuna Devam" adlı şarkısıyla konserini açtı. Uzun zamandır söylemediği "Uyusun da Büyüsün"ün yanı sıra yoğun istek üzerine "Sensiz Olmaz", "Bu İş Zor Yonca", "Benimle Oynar mısın?", "Normal", "Olmalı mı Olmamalı mı?" gibi unutulmayan parçalarını da seslendirdi.

Milliyet

Mecliste Edilen ilk Yemin Nasildi?

1923'te Meclis Yemini Nasıldı? Belge haber'den Behiç Karahisarlı'nın yazısından bir kesit. Nerden nereye gelinmiş ya da getirilmiş...

Peki Milli Mücadeleyi yapan ilk Meclis'te nasıldı yemin?

İşte asıl yemin oydu…

Kısaca hatırlayalım;
*29 Ekim 1923*'e yani Cumhuriyet'in ilan edildiği tarihe gelmeden önce, dikkat çekici bir icraat da, milletvekillerinin yemin şeklinin kanunla belirtilmesi olmuştu. 11 Ağustos 1923 tarihinde mebusların kabul ettiği '1 Numaralı karar'a göre, milletvekilleri 'Vallahi' diyerek, yani 'Allah adına yemin ederek' vazifeye başlayacaklardı. Bu yemin şöyleydi*: "Vatan ve milletin saadet ve selametine ve milletin bilâ kaydü şart hakimiyetine mugayir bir gaye takip etmeyeceğime ve Cumhuriyet esaslarına sadakatten ayrılmayacağıma "Vallahi"

Bu yemin şeklini her milletvekili gibi Mustafa Kemal de okumuştu. Bu yemin şekli 1924 Anayasası'nın 16. Maddesinde de yer alacaktı. Söz konusu yemin 1928 tarihinde ancak değiştirilecekti. Yine 29 Ekim 1923 tarihinde, yani Cumhuriyet'in ilan edildiği gün, Cumhuriyet'in ilan edildiğini belirten kanunda bir madde ile *devletin dininin İslâmiyet olduğu belirtilmişti*. Ve bu hüküm bir 'Anayasa maddesi' olarak konulmuştu.

Belgehaber

Ataturk`un Kehanetleri

Atatürk`ün Kehanetleri

ATATÜRK GELECEĞİ Mİ GÖRÜYORDU?
Bazı bilim adamlarına göre geleceği görme yeteneğinin merkezi,diansefal
dediğimiz ve sempatik sinir sisteminin birleştiği beyin merkezidir.Bu sinir
sistemi,Merkezi Sinir Sistemi denilen ve vücut hareketleri yani bilinçli
hareketleri kontrol eden sinir sisteminden büsbütün başkadır.Bilginlere göre
,Diansefal,beynin en eski ,yani atalarımızda ilk olarak gelişen beyin
kısmıdır.Belki de tarihten önemli insanın içgüdüleri ile hareket etmesini
temin eden altıncı his,beynin bu merkezindeydi.Bugünkü hayatımızda merkezi
sinir sistemimizin faaliyeti o kadar fazlaydı ki,"diansefal" altıncı his
ortaya çıkarmıyor.Ancak belli sayıdaki kişilerde kendisini
gösterebiliyor.Gelecekten haber alabilmek için yetenekler ise daha ender
ortaya çıkıyor.Bu görüş doğruya,Atatürk ,Cayce,Messin gibi duyarlı kişilerde
beynin bu bölümünü daha faal olduğu düşünülebilir. Beynin bu bölümünün
altıncı his ile irtibatı tama olarak nedir? Atatürk'ün yaşamında "geleceği
görme" gücünün kanıtları bulunmaktadır.En basit örnek Kurtuluş Savaşı'nda
görülmüştür zaten. Örneğin Muhiddin Arabi'nin gelecekle ilgili yazdığı
kitabında,büyük ihtimalle Atatürk'ü kastettiği anlaşılmaktadır:


"Devleti Aliyye yıkılacak.Batıdan uzun boylu,mavi gözlü bir adam gelecek.
Baktığı zaman karşısındaki insanı eritecek.Serbest Fırka kuracak.
Adına da Serbest Cumhuriyet denilecek.
Dünyaya milletini tanıtacak ve 15 sene hükümdarlık sürecek"


ESRARENGİZ HİNTLİ MİHRACE 'NİN SIRRI HALA ÇÖZÜLEMEDİ…
Bilindiği gibi Hint halkı,Kurtuluş Savaşı'nda,Atatürk'ü ve Türk halkını
yalnız bırakmamış ve maddi-manevi olarak ,Türk halkının yanında yer
almışlardı. Kurtuluş Savaşı`ndan yıllar sonra ,1929 yılında,Bir Hintli
Mihrace,Atatürk'ü Pera Palas'taki(ayrıntılı bilgi için medya yorumlarına
bakabilirsiniz) 101 no'lu odasında ziyaret etmeye gelmişti…


Ne amaçla ziyaret ettiği bilinmemesiyle birlikte bir başka nokta
da,Mihrace'nin kim olduğudur.Mihrace'nin ,Atatürk'e sunduğu hediyenin
kendisinde de bir sır gizliydi… Bu hediye altın sırmalı Hint işi bir ipek
seccadeydi.


Seccadenin üzerindeki desende,bir şamdanın asılı olduğu bir düz kemeri;her
iki yanında birer güvercini bulunan,beş kubbeli bir diğer kemerin çevrildiği
görülüyordu.Bordür motifi,fillerden oluşuyordu. Desenin en ilginç unsuru
ise,her iki kemerin arasındaki,dal kıvrımı ve gül motifleriyle süslü
boşlukta yer alan romen rakamlı bir saat kadranıydı: Bu saat
09.08'igösteriyordu. Seccade halen Perapalas'da bulunmaktadır.


BULGAR IVAN MANELOF'A SÖYLEDİĞİ KEHANETLER…
Mustafa Kemal başından beri Türk Milleti'nin yaşadığı zor koşullardan
sıyırıp çıkaracağını biliyordu.1906'da Bulgar Ivan Manelof ile Selanik'de
yaptığı konuşmalardır:


"Bir gün gelecek,ben,hayal olarak kabul ettiğiniz bu inkilapları
başaracağım.Mensup olduğum Türk Milleti bana inanacaktır. Düşündüklerim
demogoji mahsülü değildir.Bu millet gerçeği görünce arkasından
yürür.Saltanat ortadan kalkacaktır.Devlet mütecanis(tek çeşit) bir unsura
dayanamayacaktır.Din ve devlet işleri birbirinden ayrılacaktır.Batımedeniyetine
döneceğiz.Batı medeniyetine girmemize engel olan yazıyı atarak,Latin
kökünden alfabe seçilecektir.Kadın ve erkek arasındaki farklar
kalkacaktır.Emin olunuz ki hepsi bir bir olacaktır…"


Atatürk bu konuşmayı yaptığı sırada Abdülhamit ülkenin tek
hakimiydi.Vepadişahlık kuvvetli ve kutsal bir kurumdu.
ÖNCEDEN YAPILAN BİR UYARI AMA….
Çanakkale Savaş sırasında Mustafa Kemal Nablus Karargahı 'nda ikinci defa 7
nci Kolordu Kumandanı olduğu yıllarda yaşanan bu olayı kendisi daha sonra
şöyle anlatmıştır:


-"Bir gün Erkanı Harbiye Reisi bana o günkü raporlarını
okudu.Basitraporlardı,her zamanki gibi…Yalnız bu raporlarlar içinde
bir nokta dikkatimi
çekti…"


Evet görünürde hiç bir sonuç çıkartılamayacak bu rapordan Mustafa Kemal
inanılmaz bir sonuç çıkartmış ve çok değil bir veya iki gün sonra
İngilizler'in büyük taaruzu başlamıştır.Bundan sonrası Mustafa Kemal'in
kendi ağzından:


"Yataktan kalktım,giyindim.İş odasına girerek bir muharebe emri yazdım."
Emirde şunlar yazıyodu:


"Düşmam 19 Eylül akşamı taaruz edecektir." "Sonra bu emre alınması gereken
tedbirleri ilave ettim.Bu emri Grup kumandanı olan Liman Fon Sanders Paşa'ya
da gönderdimÇok hürmet ettiğim bu zat,benim raporuma gülmüş ve 'ihtiyattan
zarar gelmez" diye bana da bir şey söylemeye lüzum görmemiş"


19 Eylül gecesi kolordu kumandanları telefon başında çağırarak verdiği
emirlerin ve alınması gereken tedbirlerin yerine getirilip getirilmediğini
sordu.Kendisine tüm tedbirlerin alındığı bildirildi.Ancak ne yazık
ki,kolordu kumandanları da böyle bir emri ciddiye almamışlar ve gerekli hiç
bir önlemi almamışlardı. Mustafa Kemal gerekli tedbirlerin alınıp
alınmadığını öğrenmek için bir müddet sonra telefon açtı… Olayın sonucunu
yine Mustafa Kemal'den dinleyelim:


"Ben daha telefon konuşmamı bitirmeden,düşman topçusu muharebe hattımız
üzerine ateş etmeye başladı.Gece muharebe ile geçti.Benim ordumun sağ
cenahındaki ordu yarıldı,esir oldu ve boş kalan cepheden geçen düşman
süvarileri Leyman Fon Sanders'in karargahına bastı.Hakikat
anlaşılmıştı.Fakat neye yarar…"


DÜŞMAN DONANMASI İLE İLGİLİ KEHANETİ…
Almanya ile birlikte,Birinci Dünya Savaşı'na giren Osmanlı İmparatorluğu her
şeyini kaybetmiş durumda idi. 30 Ekim 1918'de imzaladığı Mondros mütarekesi
ile Türk topraklarını kaybettiği gibi yavaş yavaş tarih sahnesinden de
silinmeye başlamıştı… İstanbul'un işgal edildiği günlerde,İstanbul'a dönen
Mustafa Kemal düşman zırhlılarını Dolmabahçe önünde gördüğü zaman üzüntüyle:


"Geldikleri gibi gidecekler.."
Daha sonrasını zaten biliyoruz.Sonuç olarak geldikleri gibi gittiler. İşin
ilginç tarafı Nostradamus'un da bu konuyla ilgili bir kehanetinin
bulumasıdır."Centurien" adlı kitabdaki kehanet şu şekildedir:


Kongre başkanını tutan devlet adamları
İşgal kuvvetlerince sürülecek Malta'ya
Girilmiş İstanbul'a alınmış Rodos Adası
Ama geldikleri gibi gidecekler


4 Eylül 1919'da hatırlanacağı gibi Sivas Kongresi
toplanmıştı.KongreBaşkanlığı'na, işgal kuvvetlerine karşı açıkça tavır
alan Mustafa Kemal
seçilmişti.Kurtuluş Savaşı'nı ve Atatürk'ü destekleyen İstanbul'daki
mecliste olan milletvekilleri de işgal kuvvetlerince Malta Adası'na sürgüne
gönderilmişti.Bu hatırlatmanın ışığında dörtlük bir kere daha okunursa
,durum daha iyi anlaşılacaktır.


MUSTAFA SAGİR'İN CASUS OLDUĞUNU İLK KONUŞMADA BİLMESİ…
16 MART 1920'de İstanbul'un işgal edilmesi üzerine ,Kemalettin Sami Paşa
Anadolu'ya Geçerken gemide bir Hintli ile tanışır.Bu adam Mustafa Sağır'dir.
Milli Harekete yardım için Hint müslümanlarını'nın kendisini gönderdiklerini
söyler.Böylelikle paşayı etkilemiştir.Ankara'ya telgraf çeken Sami
Paşa,Mustafa Sagir'e ilgi gösterilmesini ister.Bir süre sonra Sami Paşa
Atatürk'e Hintliyi anlatır ve görüşmesini rica eder.Ertesi gün Atatürk
,Mustafa Sagir'i kabul eder. Bu görüşme uzun sürer.Hintli
gönderilir.İkipaşa yalnız kalınca Atatürk:
"Bana bak Kemal bu adam casus!…" der Sami paşa:"Aman paşam siz de çok
şüphecisiniz" diyerek Atatürk'e inanmaz. Atatürk konuşmayı keserek yaveri
Hayati Bey'i çağırır ve şu emri verir:


-"Bu Hintli İngiliz Casusu olacak..Kendisini takip etsinler.Mektuplarını da
sansürde çok dikkatli okusunlar..."


Bundan sonra mektuplar o zamanlar kimya hocası olan Avni Refik Bey'e
verilir.Bir iki tecrübeden sonra gizli yazılar bulunur.Mustafa Sagir
yakalanarak suçu itiraf ettirilir ve idam edilir.


GÖZLE GÖRÜLMEYEN YERİ BİLMESİ….
Sakarya Savaşı'ndan sonra bir subay cepheden alınan bilgileri Başkomutan
Mareşal Gazi Mustafa Kemal'e okuyordu.Kağıttaki notta cephe komutanlarından
biri ,Seyit Gazi'nin kuzey-doğu tarafında bir düşman fırkasının
göründüğünden bahsediyordu… Bunun üzerinde Mustafa Kemal kaşlarını çatarak:
" Hayır!..Orada düşman yoktur..İyi baksınlar.."
Subay öğle yemeğinde geri geldi.Biraz da sıkılarak: -
"Haber aldım komutanım.Bahsedilen yerde düşman yoktur."


BU KEHANETİNE DÜŞMAN GÜÇLERİ DE İNANMAMIŞTI…
Düşman Ordusu'nu tamamıyla yoketmek amacıyla başlatılan Büyük Taaruz amacına
ulaşmıştı.Ordularını korkunç sondan kurtarmak isteyecek olan itilaf
devletlerinden durumu gizleme amacı güden fakat bu başarıları haber alan
itilaf devletleri kendisinden görüşmek üzere randevu istedikleri
zaman.ATATÜRK elçilere:
"Sizinle 9 Eylül 1922 Nif(Kemalpaşa) kasabasında görüşebilirim."
İşin ilginç tarafı,bu sırada Türk Orduları Nif'den çok uzakta
bulunuyordu.Ve9 Eylül'e kadar oraya çarpışarak varmak çok zor,hatta
imkansız gibi
görülmekteydi.Çünkü bu bir savaştı.Yani kesin tarih verilmesi norma
şartlarda hiç bir şekilde mümkün değildi.Savaş sırasında neler olabileceğini
kim önceden kestirebilirdi ki? Aradan 10 gün geçti.Bu olayı daha sonra ünlü
Nutku'nda kaleme alarak şöyle demiştir:
"Dediğim gün Nif'te idim.Fakat benden randevu isteyenler orada yoktu…"


BAŞKENT ANKARA
Atatürk'ün Ankara'yı Başkent yapmasının ardındaki sebep hayli ilginçti: -


"Ben Türk'ün imkansızı imkan haline getiren kudretini bütün dünyaya
göstermek için Ankara'yı istedimBir gün gelecek şu çorak tarlalar yeşil
ağaçların çevirdiği villalar arasından uzanan yeşil sahalar,asfaltlar ve
binalarla bezenecek.Hem bunu hepimiz göreceğiz,yakında olacak…"


Ankara 13 Ekim'de başkent oldu.Bazı Batılı devletler Ankara'nın nüfusu ve
kırsallığı yüzünden büyükelçi göndermeyeceklerini açıklamalarına rağmen
karar değişmedi.


RADYO VE SİNEMA HAKKINDAKİ GÖRÜŞÜ
Atatürk'ün radyo ve sinema hakkındaki sözleri onun "ileri görüşlü"lüğünü bir
kez daha kanıtlıyor. -


"Sinema,gelecekteki dünyanın bir dönüm noktasıdır.Şimdi bize basit bir
eğlence gibi gelen eğlence olan radyo ve sinema bir çeyrek asra kalmadan
yeryüzünün çehresini değiştirecektir.Japonya'daki kadın,Amerika'daki
zenci,Eskimo'nun ne dediğini anlayacaktır.Tek ve birleşik bir dünyayı
hazırlamak bakımından sinema ve radyonun keşfi yanında tarihte devirler açan
matbaa,barut,Amerika'nın keşfi gibi olaylar oyuncak nispetinde kalacaktır."


Bu sözler radyonun emekleme,sinemada ise yeni yeni çalışmalar yapıldığı bir
dönemde ifade edilmiştir. Bir diğer önemli nokta ise "Tek ve Birleşik Dünya
" düzeninden bahsetmesidir.Bana kalırsa herkesin İnternet'i tanıması bu
olayı kavraması için bile yeterlidir.


İTALYANLARIN HABEŞİSTANA SALDIRMASI.KİM BİLEBİLİRDİ Kİ?
Bu olayı aktaran Atatürk'ün yakın arkadaşı Münir Hayri Egeli'dir.Egeli'nin
ağzından naklediliyorum: Habeşistan Savaşı başlamadan önce İtalya'nın
Rodos'a askeri harekatta bulunduğu günlerdi…Bir akşam Atatürk'ün sofrasına
davet edilenler onu balkonda gezinirken buldular.Atatürk:"Tevfik Rüştü"
nerde?" Diye sordu.Ankara Palas'da bazı sefirlere ziyaret
veriyorlar,dediler. Daha sonra hep birlikte davetin verildiği Ankara Palas'a
gidildi. Atatürk Arnavutluk Elçisi Asaf Bey'in yakınında giriş ve çıkış
kapısını iyi görebileceği bir yere oturdu. Atatürk:
"Asaf Bey,gazetelerde bir takım resimler görüyorum.Arnavutluk'da operet mi
oynanıyor?".
Bu sözleri ile Kral Zogo'nun sorguçlu resimlerini kastettiğini anlayan elçi
şaşırıyor…Atatürk devam ediyor: -
"Cumhuriyet'de ne zarar görüldü ki,krallık ilan edildi.Hem takip edilen
politika tehlikelidir.İtalya'nın Arnavutluk'u Balkanlar'da bir basamak
yapması muhtemeldir."


Müdahaleye kalkan İtalyan sefirine Ata:
"Haber aldığımıza göre Roma'da bazı öğrenciler elçilik önünde gösteri
yaparak Antalya'tı istemişler.Antalya sigara paketi midir ki sefir cebinden
çıkarıp versin.Antalya buradadır.Buyurun alın.Hem benim bir teklifim
var.Hakikaten böyle bir şey düşünüyorsa,Musolini'ye müdahale
edelim.Antalya'ya asker çıkarsın.Bütün ihracaat tamam olunca harp
ederiz.Mağlup eden hakkına razı olur."


Bu sözleri duyan İtalyan elçisi atılıyor:"Bu bir harp ilanı mıdır?"
Atatürk:
"Hayır ben burada bir fert olarak konuşuyorum.Türkiye de harp ancak Türkiye
Büyük Millet Meclis'nin yetkileri içindedir."
Bu durum üzerine Başbakan İsmet Paşa'ya haber verilir telefonla.Ve Ankara
Palas'a çağrılır. Atatürk bunu haber alınca:
"Hükümet geliyor,biz gidelim" der. Çankaya'ya döndüğü zaman şunları söyler:
"İtalya ile harp tehlikesi yoktur.Rodos'a yapılan hareket Habeşistan'a
yönelecektir."


O yıllarda İtalya'daki faşist yönetim kendine yeni sömürgeler
arıyordu.Avrupa gazetelerinde zaman zaman İtalya'nın Rodos Adası'na yakın
Anadolu topraklarını işgale hazırlandığına ilişkin haberler
yayınlanıyordu.Türk hükümeti de her ihtimale karşı bütün tedbiri
almıştı.Ancak Atatürk'ün söylediği yine gerçekleşti ve İtalya Türkiye yerine
Habeşistan'a saldırdı.
RUSYA'NIN GELECEĞİ
Kurtuluş Savaşı sırasında en büyük desteği Rusya'dan alan Mustafa
Kemal,savaş sonrasında ise ilişkileri belli bir düzeyde
sürdürüyordu.ÇünküLenin'den sonra iktidarı ele geçiren Stalin Rusya'yı
keyfi bir şekilde
yönetiyordu… 1936 yılında Atatürk her zamanki gibi Çankaya'daki akşam
yemeklerinde ülkenin sorunlarını konuşurken,masadakiler sık sık Paşam,Ruslar
şöyle ileri adımlar atıyor,ekonomide,sanayide,askeri alanda şöyle başarılı
oluyorlar diye anlatıyordu. Atatürk'ün bunun üzerine yemeği bırakıp masanın
üzerindeki içinde meyvelerin bulunduğu tabağı alıyor ve yere atacakmış gibi
yapıyor.Masadakilere :
"Eğer bunu yere bıraksam kaç parça olur?" diye soruyor. "40 parça olurdu
Paşam"diyorlar. "Hayır.." diyor Atatürk,soruyu yine tekrar ediyorlar,aynı
cevabı alıyor.Bunun üzerine "Bilemediniz…" diyor. Ve devam ediyor:


"Biraz sabredin…Yurtta Sulh,Cihan'da Sulha sarılın.Çünkü 60 yıl sonra Rusya
60 parça olucak.Bu nesil Bolşevik ihtilali yaptı.Kan kussa,kızılcık yedim
der.Oğulları da babalarının istikametinde gider.Ama ondan sonraki nesil
Rusya'yı 60 parçadan böler…"


Bu sözler 1936 yıllarını şöyle bir hatırlayalım..Henüz daha II.Dünya Savaşı
çıkmamış ve Rusya büyük bir güç olmamışken,bu söz
söylenmiştir.Anlattığışeyler 64 yıl sonra
gerçekleşmiştir.Atatürk devam etmiştir: -
"Bu gün Sovyetler Birliği
dostumuzdur,komşumuzdur,müttefikimizdir.Budostluğa ihtiyacımız
vardır.Fakat,yarın ne olacağını kimse bugünden kestiremez.Tıpkı Osmanlı
gibi,tıpkı Avusturya Macaristan İmparatorluğu gibi parçalanabilir,
ufalanabilir.Bu gün Rusya'nın elinde sımsıkı tuttuğu milletler avuçlarından
kaçabilirler.Dünya yeni dengeye ulaşabilir.İşte o zaman Türkiye ne
yapacağını bilmelidir.Bizim,bu dostumuzun idaresinde dili bir,inancı bir,özü
bir kardeşlerimiz vardır.Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız.Hazır olmak
yalnız o günü susup beklemek değildir.Hazırlanmak lazımdır.Milletler buna
nasıl hazırlanır?Manevi köprüleri sağlam tutarak..Dil bir köprüdür.İnanç bir
köprüdür.Tarih bir köprüdür.Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü
tarihimiz içinde bütünleşmeliyiz.Onların bize yaklaşmasını
beklemeliyiz,bizim onlara yaklaşmamız gerekliliğidir.Rusya bir gün
dağılacaktır.O zaman Türkiye onlar için örnek bir ülke olacaktır."diyen
Atatürk :
"Türkiye 21 nci Yüzyılı şekillendiren Avrasya için bir kilit ülke
konumundadır.Onlar bizi örnek alacaklardır." diye görüşünü bildiriyor.
Atatürk'ün ileri görüşünü 1999 yılından 2000 yılına girerken gözlem yapan ve
gazeteleri televizyonları yani kısacası dünyayı takip eden herkes şu an bile
anlayabilir.


AVRUPA BİRLİĞİNİN KURULUCAĞINI BİLİYORDU…
Atatürk dış politikaya da önem verilmesini çok iyi
biliyordu.Türkiye'ninkomşularında meydana gelebilecek olaylardan
etkilenebileceğini savunan
Atatürk bir akşam Çankaya Köşkü'nde çocukluk ve mahalle arkadaşı Asaf
İlbay'ın da aralarında bulunduğu dostlarına dış siyaset hakkında dış siyaset
hakkında şunları anlatır: -


"Bir Balkan Birliği'ne lüzum vardır.Beni bırakınız ki fırkamın lideri olarak
Balkanlar'da bir seyahat yapayım.Balkan devlet adamlarıyla konuşayım ve
efkarı umumiyeyi hazırlayayım.Dünyanın ufuklarında kara bulutlar
görüyorum.Balkan Birliği kurulabilirse,bir Avrupa Birliği'ne yol
açılabilir.Batı devletleri de er geç birleşmiş olacaklardır."


Avrupa Birliği düşüncesi ilk olarak ancak II.Dünya savaşı sonrasında ortaya
çıkabilmiştir.1960'ların başında Batı ülkeleri tarafından üzerinde
konuşulmaya başlanmış olan bu düşünce,1980'lere gelindiğinde ancak
genişlemeye başlayabilmiştir. Oysa ki,Atatürk bakışlarını bir noktada
yoğunlaştırarak dalgın bir halde ısrarla şunları şunları söylüyordu:


"..Evet,bir Balkan Birliği ve sonra da Batı Devletleri Birliği beşeriyeti ve
ulusları,görünür görünmez felaketlerden koruyabilir.Yoksa insanlığın başına
gelecek sefalet ve ıstıraplara ölçü yoktur.Dünya bir uçurama doğru gidiyor…"


UÇAKLARLA İLGİLİ KEHANETİ
Atatürk uçakların henüz daha bırakın savaşlarda kullanılmasını normal
günlerde bile kullanılmadığını ve birçok kimse için ölüm kutusundan başka
bir şey olmayan günlerde ,Fransa'da Abidin Daver'e söylediği uçaklarla
ilgili şöyle demiştir:
"Teyyareler gün gelecek savaşlarda önemli roller oynayacaktır."
1908 yılında söylenen bu söz ,Abidin Daver'in hiç aklına yatmadığını itiraf
etmiştir.Çünkü o yıllarda uçağı savaşta kullanılması akıllarda dahi yok gibi
bir şeydi.


ANNESİNİN ÖLÜMÜYLE İLGİLİ GÖRDÜĞÜ RÜYA…
Zübeyde Hanım rahatsızlığı artığından Uşşakizadeler 'in evinde oğluna hasret
vefat eder.Ancak bu haber Paşa'ya nasıl haber vereceklerini düşünüyorlardı.
Annesinin ölümünden habersiz olan Mustafa Kemal ,aynı saatlerde trenle
çıktığı Yurt gezisinde uyumaktaydı. Gecenin ilerleyen saatlerinde gördüğü
kabus gibi rüya yüzünden kan ter içinde uyanır..Bir sigara yakar ve zile
basarak kompartımanındaki hizmetine bakan Ali Çavuş'u çağırıp: -"Gördüğüm
rüya canımı sıktı…"der. Ali Çavuş :


"Hayırdır Paşam" deyince Atatürk de rüyasını anlatır: -"Pek hayır olacağa
benzemiyor.Kırlık bir yerdeymişiz.Her taraf yeşillik.Birden bire sel
geliyor,annemi alıp götürüyor.Endişe ediyorum.Yaverlere söyle,İzmir'e
telgraf çekip annemin sağlık durumunu sorsunlar…"
Acı haber tez gelir derler…Kısa bir süre sonra Yaver Salih'in yolladığı
şifreli telgraf le gelir.Atatürk telgrafın şifreli olduğunu derhal
anlayarak: -"Annem öldü mü?" Ali Çavuş üzgün bir şekilde telgrafı uzatır: -
"Başınız sağ olsun Paşam." Gözleri yaşla dolan Atatürk :
"Bana malum oldu..Bana malum oldu…Bunun kabusunu gördüm ben..Anam..Zavallı
çilekeş anam..Benim anam öldü başka analar sağ olsun.."
diyerek koltuğuna çöker. Vatan hizmetinin zorunluluğu yüzünden annesinin
cenaze törenine katılamaz.


Bunlar ve bundan daha fazlası kehanet Atatürk'ün düşüncelerinde
belirmiştir.Daha sonra bunları çeşitli olaylardan sonra dile getirerek
parapsikolojik yeteneğini görmemize neden oluyor.Daha fazla bilgilenmek için
Gazeteci Ali Bektan'ın 18 yıllık alın teriyle çıkardığı "ATATÜRK'ÜN
KEHANETLERİ" adlı kitabını alabilirsiniz.Gerçekten bizim için bir "Kader"
diyebileceğimiz Atatürk sözleri,fikirleri ve düşüncerini TÜRK HALKINA her
zaman önüne sunmuştur.Bize düşen böyle bir kişiliğe sahip olduğumuzla
övünmek yerine,bize kalan mirasları olan ülkemiz ve düşüncelerini geliştirip
yeni neslin çocuklarına "net bir " TÜRKİYE bırakmak için çalışmamız
gerekecektir. Durumumuzu özetlersek :

"Bilginin efendisi olmak için Çalışmanın kölesi olmak lazımdır."