12 Eylül 2007 Çarşamba

Egitimde Yerel Bir Anlayis

*Eğitim Üzerine Yerel Bir Bakış;
"Eğitimde 27 Ağustos Modeli"*

*Orhan TURAN*
------------------------------
*Türkiye'deki eğitim modellerinin neredeyse tamamı. Avrupa ya da
Amerika'nın bir ilköğretim okulundan çıkmış sistemlerdir. Oysa kendi
okullarımızda varolan modelleri hiç göremedik. Afyonkarahisar'daki bir
ilköğretim okulunun, özel okul kalitesini nasıl aştığını araştırdım. Üsteli
bakanlık ve okul bütçesinden tek kuruş almadan.*
------------------------------

Türkiye, eğitim alanında arzuladığı seviyeye gelemedi. Bunun
başlıca faktörü küresel eğitim uygulamalarının yerel uygulama alanında
ortaya çıkan sorunlar... Özellikle Anadolu il merkezlerindeki okullarda,
eğitim seviyesinin düşmesi ise bu alanda yaşanan eksikliğin ne olduğuna dair
ciddi endişeler doğurdu. Peki Afyonkarahisar özelinde bu soruna nasıl
bakılabilir. İşte somut bir örnek ışığında bir çalışma....

Türk Eğitim sistemi yabancı öğrenme metodlarıyla dolduruldu. Bu metodlardan
en bilineni "Dalton Plânı" adı verilen plandır. Amerikalı Helen Parkhurst
tarafından Dalton kasabası ortaokulunda uygulandığı için bu adı alan
uygulama, "Öğrencilerin ilgi ve yetenekleri birbirinden farklı olduğu için,
bunları bir "sınıf"a doldurarak ortak ders yapmak doğru değildir. İnsanların
kimi sanata, kimi bilime yatkın olur; aynı konuyu kimi bir saatte öğrenir,
kimi iki saatte. Öte yandan, insan kendinin de aktif olarak katıldığı konuyu
daha çabuk, daha kolay öğrenir. Öğrenci, kendi kendine çalışmayı
öğrenmelidir" bilgisini içeriyor.

Dalton Plânında okulun öğretim ortamları (sınıflar) her ders için ayrı ayrı
düzenlenir ve oraya, o ders ile ilgili kitap ve diğer malzemeler konulur.
Her dersin 10 ay boyunca öğretilecek konuları önceden hazırdır ve öğrenci bu
konuları alır, o dersin "laboratuvarında" kendi öğrenme hızı ile öğrenir.

Her laboratuvarda bir rehber öğretmen oturur ve çocuklara yardım eder.
Öğrenci her konuda baştan verilmiş sorulara göre bir "çalışma plânı"
hazırlar. Bütün çalışmalar laboratuvarda yapılır; evde çalışma yapılmaz. Bir
konu öğrenilmeden diğerine geçilmez. Bir üniteyi bitiren öğrenci, o ünite
ile ilgili bir testten geçer.

Sadece Dalton Planı değil Platoon Plânı adı verilen bir başka uygulama da
öğrencilere sunulan bir öğrenme metodu olarak karşımızda durur. Bu plana
Amerika'nın Chicago kenti civarındaki Gary kasabasında uygulandığı için
"Gary Plânı" da denir.
Bunlar sadece örnek, bunun yanında kullandığımız eğitim sisteminde "Winnetka
Sistemi", "Jena Plânı" adlarıyla bilinen, çoğu bir okuldan çıkma
uygulamalardır.


Anadolu'daki ilköğretim okullarında uygulanmasını önerdiğim bu metod,
yukarıda sayılan, yabancı patentli tüm öğrenme tekniklerini içinde
barındırıyor. Öte yandan ihtiyaç duyulan proje kaynakları için devletin
kasasından tek bir kuruş harcanmıyor.


Afyonkarahisar'da bulunan bir okulda uygulanan eğitim modelini ele alalım.
Ben bu okuldaki eğitim uygulamalarına "27 Ağustos Modeli" demek istiyorum.
Okulun adı, bu kentte bulunan "27 Ağustos İlköğretim Okulu"ndan geliyor.

Bir devlet okulu özel okul imkânlarına nasıl kavuşur, ya da özel okul
imkânlarını nasıl geçer? Afyonkarahisar'da bulunan bir devlet okulu,
öğretmen, öğrenci ve veli iş birliği ile birçok özel okulu geride bırakıyor.


27 Ağustos İlköğretim Okulu son yıllarda gerçekleştirdiği örnek eğitim
uygulamalarıyla "Bakanlığa muhtaç okul" profilinin yok olmasına örnek oldu.
Okul, bakanlıktan ek kaynak almadan, velilerden aidat toplamadan ürettiği
projelerle "örnek bir devlet okulu" haline geldi. Afyonkarahisar'da bulunan
27 Ağustos İlköğretim Okulu'nu, devlet okulları arasında bir "model" haline
getiren uygulamalar ise birbirinden ilginç.

Bir devlet okulu olmasına karşın iki yayın organı bulunan 27 Ağustos
İlköğretim Okulu'nu bu seviyeye getiren ise sendikacı ve aynı zamanda okul
öğretmenlerinden biri olan Ünal Yılmaz. Okulun 5/c sınıfı öğretmeni olan
Yılmaz, öğrencilerle kurduğu diyalog ve katılımcı eğitim anlayışı ile yine
öğrencilerin çalışmalarının yer aldığı ve 5000 adet basılan 5/C dergisi'ni
yayımladı. Periyodik olan çıkan derginin yanı sıra, yine aynı sınıf bir de
gazete çıkardı. Yayın öğrencilerdeki yazınsal yaratıcılık anlayışını ortaya
çıkarırken, öğrencilerden biri Afyonkarahisar'da yayın yapan Görüntü
Gazetesi'nde, diğeri ise yine Afyonkarahisar'da yayın yapan Zafer
Gazetesi'nde makaleler kaleme almaya başladı.

Bunun yanında yine devlet ve özel okullarda bir örneği olmayan "Veliye Not"
uygulaması da ilk kez bu okul tarafından uygulandı. Her yıl yapılacak olan
ve ilk kez geçtiğimiz eğitim ve öğretim yılı sonunda verilen bu notları ise
öğrencilerin kendisi verdi. Bazı velilerin, öğrenciler tarafından verilen
karnesindeki düşük notlar ise "öğrencinin eğitimdeki konumu" açısından
oldukça önemli bir uygulama olarak karşımızda durdu. Öğrenciler sadece anne
ve babalarına not vermedi. İlginç olan uygulama ise öğrencilerin
öğretmenlere de karne dağıtması oldu. Yine sertifikalar şeklinde düzenlenmiş
karnelere öğretmenlerine not veren öğrenciler, bu öğretmenlerin "ders
anlatma kabiliyeti" "sınıf içi uygulamaları", "öğrencilerle ilişkileri",
"davranışları" notlarla belirlendi.

Klasik eğitim anlayışında ki, anlayışın uygulanmasında bile birçok sorun
yaşanırken, anlatılan teorik bilgilerin, öğrencinin hayatında bire bir
uygulanmasına yönelik pratik uygulamalar açısından yürütülen bu
çalışmalarda, öğrencinin ileriki dönemde ne yapacağına karar vermesi için
geçmesi gereken zaman indirgenerek, ilköğretim çağında, henüz 3.4. ve 5.
sınıftayken karar verme yetileri güçlendiriliyor.

Ders Anlatma, Tartışma Yöntemleri, Eleştirel Düşünme, Ölçme ve Değerlendirme
gibi klasik eğitim metotlarının yanında, öğretmene eleştiri serbestliği,
anne babanın öğrenciye yaklaşımı, karar verme ve verilen kararların yazılı
olarak yetkili mercilerin elinde bir yol haritası olarak değerlendirmeye
alınması söz konusu öğrencilerin eğitimdeki seviyesini de direkt olarak
etkileyen bir unsur oldu.


27 Ağustos İlköğretim Okulu son olarak gerçekleştirdiği kampanya ile
birlikte öğrencilerin kendine olan güvenlerinin artmasına zemin hazırlayan
ciddi bir eğitim uygulaması yapmış oldu.
Yine 5/C sınıfı öğretmeni Ünal Yılmaz ve sınıfın 27 öğrencisi tarafından,
ekip ruhuyla hayata geçirilen proje çerçevesinde tüm öğrencilerin ferdi
bilgisayarı oldu. Bir süre önce "Her öğrenciye bir bilgisayar" adı altında
başlayan kampanyaya göre, piyasa değeri 1000 TL civarındaki bilgisayarlar
yarısı veli yarısı gönüllü desteği ile öğrencilerin hizmetine sunuldu.
Uygulamaya göre, öğrenciler okuldan mezun olana kadar bilgisayarlarını
sınıflarında, sıralarının üzerinde kullanacaklar. Okul bitimiyle birlikte
ise evlerine götürerek kullanmaya devam edecekler. Bilgisayar kampanyasında,
en büyük desteği ise aynı okuldan daha önce mezun olan iş adamları,
sendikacı ve diğer isimler oldu. Geçtiğimiz günlerde tamamlanan kampanya ile
birlikte okul laboratuarı dışında sınıftaki öğrencilerin tümünün de ferdi
bilgisayarları oldu.

Teşekkür sertifikası dağıtımı için okulda bir konuşma yapan 5/C sınıfı
öğretmeni Ünal Yılmaz, okulda yürütülen bu bireysel çalışmaları şu şekilde
anlatıyordu; "Her öğrenciye bir bilgisayar kampanyamızın ilk etabı olan 18
bilgisayar sahibi olan arkadaşlarımıza bilgisayarlarını vermek ve maddi
katkılarında dolayı destekleyen değerli büyüklerimize teşekkür belgesi
sunmak üzere toplandık. Geriye sadece 8 arkadaşımız kaldı Yılsonuna kadar
onları da bilgisayar temin edeceğiz. İnanmanın ve çalışmanın sonucunda elde
edilen bir başarıyı beraberce tadını çıkarmak istedik. Yani sınıfımızda bir
arkadaşımızın "Herkese çağımızın harika aracı derslerimizin birinci
yardımcısı bilgisayar temin edebiliriz miyiz? Diye hayalle başlayan
düşüncesini seslendirip gerçeğe dönüştüren bir ekibin kazanımlarını
beraberce şahid olmak için toplandık. Bize: Özel okullarda bile olmayan
böyle bir imkana nasıl başardınız diye soruyorlar. "İNANDIK, BAŞARDIK"

Her öğrenciye bir bilgisayar uygulamasında vurgulanması gereken bir husus
var ki, bu noktanın da tam anlamıyla bir eğitim çabası olduğunu ifade etmek
gerekir. Okulda yürütülen kampanya kapsamında öğrencilerin bilgisayarı hak
etmesi için kitap okumak şartı konulması, öğrencilerin zihnindeki cihaza
ulaşması için aşılması gereken bir "engel" oldu. Öğrenciler belki de
istemeye başladıkları "kitap okuma yarışında" aslında kitabı sevmeye
başlıyorlardı. Bunun en iyi örneği de yine sonunda bilgisayarına kavuşan
Ahmet Afşar oldu. Bu öğrenci 90 günde tam 241 kitap okuyarak bilgisayar
almaya hak kazandı. Ancak öğretmenlerinin ifadelerine göre bu öğrenci artık
bir kitap tutkunu ve haftada bir kitap okuyabiliyor.


"Nerde bu devlet" demenin "en ayıp noktası da" burada başlıyor olsa gerek.
Bu "model" örnek, "Kaynaklarımız kısıtlı", "Bütçemiz yok", "inim inim
inliyoruz" diyen devlet okulları için hiçbir bahanenin, eğitimin daha yukarı
seviyelere çıkmasında bir engel olmadığını göstermiştir.

Hiç yorum yok: