20 Nisan 2007 Cuma

Yetim-Hane Cocukları

Yine güzel yazı..


Doğulan coğrafyaya mı kızasınız, yoksa sizi doğuranlara mı, yoksa sizi doğuranların yaşam koşullarına mı? Bunu siz belirlemediniz elbet. Kiminiz bu bölgenin bir köyünde, çeşme başı görüşmelerin, düğünlerde elele tutuşmaların heyecanını derinden yaşayan temiz aşıkların çocuklarıydınız; kiminiz feodalitenin değişmez yasaları altında gizli yaşanan ilişkilerin gizlenmiş çocuklarıydınız; kiminiz aşiret kavgalarında yok edilen canların geride bırakılan sahipsizleriydiniz; kiminiz sizin geleceğinizi özgürlükte gören ve bu uğurda ölenlerin eserleriydiniz. Kiminiz ise sizi hiç düşünmeyen ve gücünü sizi dünyaya getirmekle kanıtlamaya çalışan posbıyıklar arasındaki üretimler oldunuz sadece. Siz belirlemediniz annenizi, babanızı ya da doğacağınız yeri. Dünyaya gözlerinizi bir an önce açmak için sabırsızlandınız anne karnında. Sonra da sıcak bir çığlık atarak çıplak ve yumuşak bedeninizle selam verdiniz dünyaya. Ne olacağını ve ne yaşayacağınızı bilmeden.

Öyle bir coğrafyada doğduğunuz ki aslında ilk ayak basan insanın topraklarıydı coğrafya. İlk insana dair insanca suçların cezalandırıldığı topraklar. Suç ve ceza kavramının ilk yaşandığı topraklarda doğmak şanstı sizin için. Sonraki bin yıllarda suçları ortadan kaldırabilecek tecrübeye sahip olduğu için. Ama siz suç olmaktan çıkmış insani istemlerinde suçlaştırıldığı bir dönemin çocukları oldunuz maalesef. Adem'den bu yana hep ceza gördü bu coğrafya ve bu ceza karmaşasını minik bedenleriniz kaldıramazdı elbet. Hele de bu suçlulaştırma sisteminin sizi de hedef tahtasına koyacağını nerden bilebilirdiniz? Ya da sizi dünyaya getiren anne ve babanızdan yoksun yaşamanız gerektiğini bilmiyordunuz elbet.

Bu coğrafyada doğmak şans iken sizin için şanssızlığa dönüştü çocuklar. Ama bu şansızlık size coğrafyanın ya da ayak bastığınız toprakların tavrı değil, bu coğrafyaya çöken kara bulutların rüzgarıydı. Bu topraklara çöken kara bulutların yasaları sizin anne ve babanızdan kopmanızı, ihtiyacınız olan sevgiyi ise sevgisizlerin eline sizi teslim ederek bulmanıza sizi mecbur kıldı. Adınıza da yetim dedi. Bu coğrafyanın en eski halkındandı anne ve babalarınız. Sizin gibi dünyaya gelmiş olan ve anne-babasıyla birlikte yaşayan ama hak ettiği sevgiyi göremeyen o kadar çok çocuk var ki. Bu coğrafyanın en kadim halkı, en kadim sevgileri de bilir. Ama bu derin sevgiyi çocuklarına aktaramayan, arasına 9 metrelik duvarlar örülen nice anne ve babalar oldu. Ya da sizden biraz büyükleriniz anne ve baba sevgisine doymadan amacı belli olmayan mayınlarda bıraktılar çocuk bedenlerini. Ya da birkaç yaş büyükleriniz, kendilerini bu coğrafyanın acımasız yokluğunda mendil satarken buldular; durmadan bu bölgeye kırmızı çizgilerini kanıtlamaya çalışan siyasetçilerin, kırmızı ışıkta duran arabalara mendil satan çocukları görmediği bir coğrafyada. Yine de sizin yaşamadığınızı yaşadılar. Anne ve babalarının ten kokularını çektiler burunlarına. İşte sizi diğer çocuklardan ayıran en büyük gerçek bu. Yetim diyorlar size yetimleşmiş duygulular. Sevgisiz yüreklerin yetim bıraktığı duygular arasında büyümek en büyük şansızlığınız aslında. Sizin bu ellere teslim oluşunuzu izleyen bizler de şansızlığınızın diğer bir boyutunu oluşturmaktayız. Kocaman amcalarınız toplu mezarlarda çıkarken, yaşıtlarınız kurşunlara hedef olurken siz sahipsiz bırakılmış olanların nelere maruz kalacağını kestirmek zor değil aslında. Ama yine de sizi teslim ettik onlara ve uzaktan izledik çocuklar. Diyarbakır'da çocuk olmak şansızlık sizin için. Ama Diyarbakır'da yetim olmak asıl şansızlığınız çocuklar. Yetim bırakılmaya çalışılan bir kentin içinde yetim olmak. Yetimhane denilen yerlerde sizden 40 çocuk kayboldu birden. Belki de kaybolduğunuz yeni fark edildi. Kayıplar kentinde, dünyanın en sıkı güvenliğinin olduğu bu şehirde kaybolanlara siz de minik bedenlerinizle dahil oldunuz. Kayboldunuz, kaybettirildiniz ve kaybolduk. Yetimleşmiş duyguluların sisteminde yetim olmak da size düştü ya çocuklar. Aslolan sevgiden yetim bıraktığımız duygularımızdır. Aslolan size sahip çıkamayan yüreklerimizdir. Aslolan sizi yitip giden yarınlar olarak göremeyen beyinlerimizdir. Aslolan kaybolan çoçukların bir haber arasında sıkışıp kalmasıdır. Ve aslolan çocuklar size el uzatan utanmazlara sizi teslim edişimizin utancıdır.

Yazar: Tuncay Korkmaz / Kaynak Site

Hiç yorum yok: