22 Nisan 2007 Pazar

Susmak ve Ogrenmek

Hayat Bir İlişkiler Yumağı

Evet hayatımız bir ilişkiler yumağından ibaret. Nasıl ki internet bilgisayarların ağ yoluyla telefon hattı üzerinden birbirleriyle iletişim kurmaları ise yaşamımızda insanların birbirlerini duygular-düşünceler yoluyla algılamaları ve bunlar doğrultusunda birbirlerine davranışları olarak açıklanabilir.

Aslında hayatı basite indirgersek iki insandan yola çıkabilir ve ikili ilişkileri düzenleyebilirsek hayatı kolaylaştırabiliriz. Bir çok öğretmenin de bilmediği şudur ki ailedeki eğitim yirmi öğretmene bedeldir. Bu bakımdan ailedeki öğretmenlerimiz olan anne ve babalarımızın eğitim durumları ya da hayata bakış açıları çok önemlidir. Kimi okumamştır ama engin bir denizdir bakış açısı.. Okuyup da kısıtlamalarıyla ürperten anne-babaları da gördük diğer yandan.

Şimdi ki alıntı yazımızda ise evdeki öğretmen ailenin küçük çocuğu.. Bir deneme olarak kaleme alınmış bir yazıdır. Yazar adı bilinmemektedir. Yazıyı önden kısaca değerlendirecek olursak eğer günlük hayatta bu yazının tersi yaşanmaktadır diyebiliriz. Çünkü anne babalar günümüz şartlarında çocukları için didinirler ve ayakta kalmaya çalışırlar. Ama çocuk anne baba yaşlanınca aynı özveriyi göstermeyebilir. Çok az insan vardır ki çocuğuna ilgisiz kalsın. Eğitim anlamında iyi bir eğitim verilemeyebilir, kötü örnek olunabilir ama gerçekte tüm yaşam savaşı çocuklar içindir. Çocuklar ise kendi evlilik yıllarında en büyük kötülükleri yapabilmekteler ebeveynlerine.. Ama bu durum bu yazının güzelliğini bozmuyor. Güzel bir yazı..


SUSMAK VE ÖĞRENMEK

Bir gün susmayı öğrendim.
Öyle bir sustum ki belki sonsuza kadar susacaktım. Çünkü susmak benim küçücük dünyamda babamla kurduğum iletişim tarzıydı. Babam akşamları eve yorgun dönerdi. Ben bütün gün evde sıkılır onun gelişini iple çekerdim.Daha o kapıdan girer girmez boynuna atılır onunla oynamak isterdim. Babam sarılır, öper sonra da, hadi odana git, derdi. Yemek hazırlanınca annem çağırır bu defa masada bir araya gelirdik babamla.Onlar annemle konuşurken ben araya girer, sesimi duyuramayınca da bağırırdım.

Babam sinirlenir,
'Bütün gün insanlara kafa patlatmaktan bunaldım, birde sen kafamı ütüleme!' derdi.
Annem de
'Bütün gün zaten seninle uğraştım, bir çift laf da mı konuşturtmayacaksın babanla?' diye çıkışır, beni odama gönderirdi.

Çaresiz bir şekilde boynumu büker odama yani hapishaneme doğru yol alırdım. Babam arkamdan, 'Bizim bir odamız bile yoktu, her şeye sahip, hâlâ ne istiyor anlamadım.' diye bağırmaya devam ederdi. 'Keşke benim de bir odam olmasaydı, keşke bizim de evimiz bir odalı olsaydı da hep birlikte otursaydık' derdim içimden; ama yüksek sesle söylemeye cesaret edemezdim.

Yemekten sonra babam kanepeye uzanır, eline kumandayı alır, televizyon seyrederdi. Beni yanına çağırır biraz severdi. Onun izleyeceği önemli birşey varsabeni adeta yerimden bile kıpırdatmazdı. Azıcık hareket edip koşup oynamaya çalışsam oda hapsim yeniden başlardı. Bir gün anladım ki susunca babamla daha iyi anlaşıyoruz. Bu defa susarak yapabileceğim oyunlar geliştirmeye başladım. Önce resim yaparak başladım işe. Babam çizdiğim resimleri çok beğeniyor; 'Bak, böyle uslu uslu oyna işte.' diyordu. Babam bazen göz ucuyla bakıyor, resimle ilgili bir şey sorsam afallıyordu. Ama bana kızarak beni artık odama göndermiyordu. 'Son günlerde ne de akıllandı benim oğlum.' diye komşulara anlatıyordu annem halimi.Resimlerim arttıkça ortalık dağılmaya başladı.

Annem 'Odanı topla!'diye odama kapattığında işe nereden başlayacağımı bilemiyordum. Ben bunlarla uğraşırken zaman geçiyor; ama odamı toparlamayı beceremiyordum. Annem odama gelip 'Bak sana resim yapmayı yasaklayacağım.' dedi bir gün. Susuyor olmamı usluluk olarak değerlendiren ailem resim yapmayı da elimden alırsa ben ne yapacaktım? Bu düşüncelerle bir aile tablosu yaptım. Babam eve gelince uygun zamanı kolladım.

Her zamanki gibi yemekler yendi, odaya geçildi. Babam oturur oturmaz çizdiğim resmi getirdim. Babam baktı. Hım, dedi 'Çok güzel olmuş.Bu adam benim herhalde.' dedi.Ben 'Hayır o adam değil, bu çocuk sensin.'dedim. O 'Hayır, bu adam benim, bu çocuk sensin, bu küçük kız da arkadaşın.'dedi.Ben yine 'Hayır, o büyük adam benim, bu küçük adam sensin, bu küçük kız da annem.' dedim. Babam benimle uğraşmaktan vazgeçip: 'Peki neden bizi küçük çizdin?' dedi. Heyecanla başladım anlatmaya.Ben büyüyüp adam olacağım. İş bulup çalışacağım. Siz yaşlanıp küçüleceksiniz. Beliniz bükülecek, komşumuz Ahmet amca ile Ayşe teyze gibi küçücük kalacaksınız. Ben işten geldiğimde yorgun olacağım. Siz benimle konuşmaya çalıştığınızda işyerinde kafam şişmiş olacağından sizi duymayacağım bile. Siz benimle bir şeyler paylaşmak istediğinizde 'Hadi odanıza çekilin de kafa dinleyeyim.' diyeceğim. Ve bir de bağıracağım 'Her şeylerini alıyorum. Sıcacık odaları da var, daha ne istiyorlar' diye.

Annemle babamın gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Duyduklarına inanamıyorlardı. Bana sarılıp beni öyle içten bir okşayışları vardı ki sonsuza kadar konuşsam hiç bıkmadan dinleyecekler gibiydi.

Farkında' Olmalı İnsan...

Kendisinin,
Hayatın Olayların,
Gidişatın Farkında Olmalı
Ömür Dediğin Üç Gündür,
Dün Geldi GeçtiYarın Meçhuldür,
O Halde Ömür Dediğin Bir Gündür,
O Da Bugündür..

Yazarı bilinmiyor..!
Işık sizinle olsun..

Hiç yorum yok: