21 Nisan 2007 Cumartesi

Devrim Şehidi Kubilay - Menemen Olayı

Kubilay Olayı, diğer ismi ile Menemen olayı sadece bir olay olarak görülüyor. Bir çok kişi bu önemli vakanın sadece isminden haberdar. İsmini bilmeyenler ise cabası.

Menemen Olayı (23 Aralık 1930) henüz yeni olan Türkiye Cumhuriyeti açısından büyük tehlike içerdiğini en başta Atatürk görmüştür. Menemen olayının son tanıkları bugün konuştuklarında çarpıcı olaylar anlatıyorlar. Bunlardan en dikkat çekeni Atatürk'ün Menemen'deki bu irtica faaliyeti sonrası ne zaman İzmir tarafına gelse çok sevdiği İzmir'in bir kenti olan Menemen'e uğramadan yanından geçtiğidir. Bunu anlatan o yıllarda çocuk olan bir tanıktır. Can Dündar'ın Kubilay Olayı yıldönümünde yaptığı ropörtajlarda o günü bizzat yaşayanlar o günü anlatıyorlar.

Yine başka bir kaynağa göre Asteğmen Kubilay Olayı Şeyh Sait isyanından sonraki ikinci büyük gericilik isyanıdır. Cumhuriyet'in gördüğü en önemli olaylardandır. Eğer zamanında bu bastırılamamış olsaydı yurt genelinde irtica hortlayabilir, bitmek bilmemiş Atatürk ve Cumhuriyet karşıtları güçlenebilirdi. Bu önemli olayda Kubilay devrim şehidi olarak simge olmuştur.

Asteğmen Hasan Fehmi Kubilay - Menemen Olayı Devrim Şehidi


Adı Mustafa Fehmi Kubilay. Baba adı Hüseyin, ana adı Zeynep. Giritli bir ailenin çocuğu. 1906 doğumlu. Kubilay bir öğretmen. Cumhuriyet öğretmeni. 1930 yılında İzmir'in Menemen İlçesi'nde askerlik görevini yapıyor. O sırada 24 yaşında. Bu genç insan, Menemen’de 23 Aralık 1930’da şeriat isteyenler tarafından öldürüldü. Olaylara müdahele etmek isteyen iki bekçi de katledildi. Genç Cumhuriyet rejiminin 1925 yılındaki Şeyh Sait isyanından sonra tanık olduğu ikinci önemli irtica olayı, "Menemen Olayı - Kubilay Olayı" olarak tarihe geçti. Menemen olayının izleri toplumsal bellekten hiç silinmedi. Kubilay "devrim şehidi" olarak simgeleşti.




MENEMEN OLAYI
Derviş Mehmet isminde bir yobaz ve altı silahlı arkadaşı 23 Aralık 1930 günü Menemen'e gelmişler ve camiye girerek üzerinde dini ibareler yazılı bir bayrakla, camide bulunanları ve merakla cami önüne toplananları, kendileriyle birlik olmaya davet etmişlerdir.


Derviş Mehmet halka hitap ederek; "Ey Müslümanlar, ne duruyorsunuz; Halife Abdülmecit hududa geldi, Sancak-ı Şerif çıktı, gelin altında toplanalım, şeriat isteyelim" diye bağırmıştır. Gösteriler ve tekbirlerle dini ibareler bulunan bayrağı Hükümet Konağı önündeki meydana dikmişlerdir.

Toplanan halkı dağıtıp bu yobazları yakalamaya, mesleği öğretmenlik olan Yedek Asteğmen Kubilay Bey'in askeri müfrezesi görevlendirilmiştir. Kubilay Bey, şakilere nasihatta bulunarak; yaptıklarının hatalı, sakıncalı ve kötü bir şey olduğunu belirterek vazgeçmelerini ve dağılmalarını söylemiştir. Şakiler buna mavzer kurşunu ile cevap vermişlerdir. Kubilay Bey kendisini korumak için tabancasını çekmiş ise de, bir kurşunla yaralanarak yere düşmüş ve gözleri dönmüş canilerden biri, yaralı Kubilay Bey'in üstüne atılarak boğazından kesip başını gövdesinden ayırmıştır. Bu arada iki mahalle bekçisini de şehit etmişlerdir.

Olay yerine yetişen askeri birlik ve jandarmalar şakilerin teslim olmalarını istemiştir. Bu isteği reddeden yobazlar ateşle karşılık vermişlerdir. Çatışma sonucu Derviş Mehmet ve iki arkadaşı vurularak, ikisi de yaralı ele geçirilmiştir. Diğer ikisi de iki gün sonra yakalanmıştır. Araştırma sonucu; olayın bölgesel bir nitelik taşımadığı, organize bir şebekenin düzenlediği, Cumhuriyet'i yıkmak amacını güden irticai ve siyasi bir hareket olduğu ortaya çıkmıştır. Bunun üzerine Hükümet, Menemen ilçesi ile Manisa ve Balıkesir illerinde bir ay süre ile sıkıyönetim ilan etmiştir. Yakalananlar muhakemeleri sonunda ağır cezalara çarptırılmışlardır.


Atatürk'ün orduya mesajı... 28 Aralık 1930 23 Aralık 1930 Salı günü meydana gelen olay üzerine Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk, 28 Aralık’ta orduya başsağlığı mesajı yayınladı. İçişleri
Bakanı Şükrü Bey (Kaya) ile Ordu Komutanı Fahrettin Paşa (Altay), 27 Aralık’ta, İstanbul’a giderek Dolmabahçe Sarayı’nda Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’e olay hakkında bilgi verdiler. Mustafa Kemal Atatürk, 28 Aralık’ta orduya başsağlığı mesajı yayınladı. Atatürk mesajında," Büyük ordunun kahraman genç zabiti ve Cumhuriyetin mefkûreci muallim heyetinin kıymetli uzvu Kublay Bey, temiz kanı ile cumhuriyet hayatiyetini tazelemiş ve kuvvetlendirmiş olacaktır" dedi. Atatürk, "Mürtecilerin (gericilerin) gösterdiği vahşet karşısında Menemen’deki ahaliden bazılarının alkışla tasvipkar bulunmalarının bütün cumhuriyetçi ve vatanperverler için utanılacak bir hadise" olduğunu belirtti. Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa da aynı tarihte yayımladığı bir tamim ile Atatürk'ün mesajını orduya tebliğ etti.

Kubilay anılıyor / 23.12.2005 - Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer

Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, ”Menemen Olayı”nı “Cumhuriyete başkaldırı” olarak nitelendirerek, ”Kubilay'ı acımasızca katledenlerin temsil ettikleri zihniyetin ve günümüzdeki uzantılarının çok iyi değerlendirilmesi gerekmektedir” dedi.

Sezer, Kubilay'ın şehit edilişinin 75. yılı dolayısıyla bir mesaj yayımladı. Cumhurbaşkanlığı Basın Merkezi'nden yapılan açıklamaya göre, Sezer, Yüce Atatürk'ün önderliğinde kurulan cumhuriyetin, karanlıktan aydınlığa, dogmalardan bilimselliği ve akılcılığa, bağnazlıktan çağdaşlığa, imparatorluktan ulus devlete ve kulluktan yurttaşlığa geçişin simgesi olduğunu kaydetti. Türk ulusunun, cumhuriyetin ilanı ile dünyadaki saygın yerini aldığını, din, inanç, etnik köken ayrımı olmaksızın tüm yurttaşlarıyla, birlik içinde aydınlık yarınlara yöneldiğini ifade eden Sezer, din ve devlet işlerinin ayrılarak, kutsal din duygularının siyasal amaçlarla kötüye kullanılmasının önlenmesinin, cumhuriyet yönetiminin temel yaklaşımlarından biri olduğunu ifade etti.

Sezer, Türkiye Cumhuriyeti'nin, bir yandan uygar dünyayla bütünleşme yolunda ilerlerken, öte yandan cumhuriyetin dayandığı değerler sistemine yönelen tehditlere, Atatürk devrimlerini içine sindiremeyen çevrelere karşı da kararlı bir savaşım vermek durumunda kaldığını kaydetti.
Sezer, şöyle devam etti: “23 Aralık 1930 günü Menemen'de bir grup gericinin gerçekleştirdiği eylem, cumhuriyet karşıtlarının çirkin yüzlerini göstermesi yönünden ibretle anımsanması gereken bir olaydır. Cumhuriyete başkaldırı niteliğindeki Menemen olayı, tarihimizdeki en acı olaylardan biridir. Menemen'de asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay'ı acımasızca katledenlerin temsil ettikleri zihniyetin ve günümüzdeki uzantılarının çok iyi değerlendirilmesi gerekmektedir. Menemen'de şehit olan Mustafa Fehmi Kubilay, Türkiye Cumhuriyeti'nin bağnazlığa ve karanlık düşüncelere karşı başlattığı savaşımın simgesi olmuş, cumhuriyete sahip çıkılması uğrunda canını ortaya koyarak yurttaşlarımızın gönlünde ölümsüzleşmiştir. Kubilay, onurlu girişimiyle cumhuriyetin tüm kazanımlarıyla korunacağının en somut örneği olarak tarihimizdeki saygın yerini almıştır.”

Kubilay'ın şehit edilmesinin, ülkenin her köşesinde kınandığını, yurttaşların cumhuriyete bağlılıklarını ve inançlarını güçlendirdiğini ifade eden Sezer, şunları kaydetti: “Bağnaz düşüncelerin birey, toplum ve devlet yaşamını etkilememesi için duyarlı olmalı, Türkiye Cumhuriyeti'nin hedeflerini gerçekleştirmesi yolunda ilerici atılımları ilk günkü bilinçle sürdürmeliyiz. Cumhuriyetin felsefesi, Atatürk ilke ve devrimleri için tehdit oluşturan düşünce ve girişimler, Türk ulusunun duyarlılığı ve sağduyusu ile kurumlarımızın kararlılığı sayesinde hiçbir zaman amaçlarına ulaşamayacaklardır.Türk ulusunun Yüce Atatürk'ün aydınlattığı yolda ilerleyeceğinden, cumhuriyetimize, ulusal değerlerimize bağlılığını her koşulda göstereceğinden kuşku duyulmamalıdır.” Sezer, Mustafa Fehmi Kubilay'ı şehit edilişinin 75. yıldönümünde saygıyla andığını belirtti.

Dündar'ın sitesinden Genelkurmayın "Arşiv Belgeleriyle Menemen Olayı" (Word dosyası şeklinde): İNDİR

Can Dündar'ın sayfasında resmi belgelere ulaşabilirsiniz. Bu belgelerde olay yerinde tutulan doktor zaptı da yer almaktadır. Arşiv belgelerine ve olayın tanıklarına Can Dündar sayesinde ulaşabiliyoruz.

Can Dündar'ın 24 Aralık 2005 tarihli yazısı:

Menemen belgeleri ve tanıkları...

10 yıl önce, "Gölgedekiler" belgesel serisinin çekimi için gittim Menemen'e...Tarihin gölgede kalmış şahsiyetlerini inceliyorduk.O bölümde konumuz, Fethi Okyar'dı...Fethi Bey, 1930 yazında Paris büyükelçisiyken tatil için Türkiye'ye gelmiş, Atatürk'ü görmeye Yalova'ya gitmişti.Gazi, o günlerde henüz 7 yaşındaki Cumhuriyet'in içine düştüğü ekonomik bunalımın derdindeydi. Geçen 7 yıla Cumhuriyet, laiklik, şapka kanunu, harf değişikliği, medeni kanun, Şark isyanı sığmış, zihinler allak bullak olmuştu.

Yalova'da çocukluk arkadaşı Okyar'a bir muhalif parti kurmasını teklif etti. Türkiye'nin Batı'daki "Tek adam diktatörlüğü" görüntüsünü silmek istiyordu."Serbest Fırka", fikren o gece kuruldu.99 günlük maceraParti kurulur kurulmaz huzursuz kitleler Fethi Bey'e yöneldi. Hiç istemeden girdiği siyaset oyunu, onu başrole sürüklüyordu.Kuruluştan 3 hafta sonraki İzmir mitingi görkemli geçti. Parti, çok partili ilk yerel seçimde büyük başarı elde etti.Bu, muhtemelen Gazi'nin dahi beklemediği bir ihtimaldi.

Ata, devrimlerin tehlikeye gireceğini sezince tarafsız Cumhurbaşkanı statüsünü terk edip CHP'ye sahip çıktı.Fethi Bey, kuruluşundan 99 gün sonra, 17 Kasım 1930'da Serbest Fırka'yı feshetmek zorunda kaldı.Gazi ise halkın tepkisini yoklamak üzere bir yurt gezisine çıktı.Nakşi MehdiKubilay'ın katli, işte tam o gergin döneme rastlar.

Dün, Kubilay'ın törenlerle anıldığı Menemen'i anlamak için dönemin psikolojisini bilmekte yarar vardır.Çekim için Menemen'e gittiğimizde olayın son tanıkları henüz hayattaydı. Onları bulup konuşturduk. Olayın Menemen'le hiç ilgisi olmadığını anlatmakla geçmişti hayatları... Kubilay'a kıyanlar Menemenli değildi çünkü...Bir Nakşi şeyhinin müridi olan 6 esrarkeşti bunlar...Bağ budama mevsimi Manisa'dan Menemen'e gelip sabah namazına dek esrar çekmiş, bıçak bilemişlerdi.Sabah ezanı okununca Giritli Mehmet "Mehdi"liğini ilan etmiş, yeşil sancağı mihraptan kaptığı gibi meydana çıkıp bağırmıştı:"Müslüman'ım diyen sancağımızın altında toplansın!""Şeriat istiyoruz"Orada iki bekçiyi şehit ettiler.

Kızıyla görüştüğümüz Posta Müdürü Hüseyin Sabri, hemen durumu Alay'a bildirdi ve az sonra 24 yaşındaki asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay bir manga askerle çıkageldi.Sonrasını tanıklardan dinledik:Kubilay'ın "Ne istiyorsunuz" diye göstericilerin üstüne yürümesini, "Şeriat istiyoruz" cevabını tokatla karşılamasını, Meczuplardan birinin tüfeğinden çıkan kurşunla yaralanmasını, Yaralı olarak sığındığı cami avlusunda isyancılarca yakalanmasını,Bağ bıçağıyla boğazının kesilmesini...Kesik başın yeşil sancağın tepesine dikilmesini...

Kitle psikolojisinin devreye girmesini...Olup biteni seyreden ahalinin, (ne kadarı korkudan, ne kadarı sempatiden bilinmez) alkışlarla kesik başlı sancağın peşine düşmesini...Ve meydana yerleştirilen mitralyöz ateşiyle isyancıların öldürülmesini...28 idamSonrası malum:Atatürk'ün "Bundan bütün Menemen sorumludur. Bunun cezasını sadece hainler değil, hepsi en ağır şekilde çekmelidir" diyerek Menemen'i "Lanetlenmiş şehir" ilan etmesinden, hatta boşaltılıp ibret için yakılmasını düşünmesinden sonra bölgede sıkıyönetim ilan edildi. Zafer ilkokulu askeri mahkeme haline getirildi.

General Mustafa Muğlalı'nın yönettiği Divan-ı Harp mahkemesinde 144 Menemenli yargılandı.1 numaralı sanık, İstanbul'dan sedyeyle getirilen 90 yaşındaki Nakşi Şeyhi Esat Efendi'ydi. Duruşmalar sırasında hastanede öldü.Mahkeme 2 haftada bitti.37 idam çıktı. İsyancılara sigara satan, ip veren, alkış tutanlar idama mahkûm olmuştu.9 hükümlü yaşları küçük olduğu için affedildi.28'i Menemen meydanında idam edildi.Ve Meclis'te fatura, Fethi Bey'e kesildi.Çünkü Menemen'de yerel seçimi Serbest Fırka kazanmıştı."Menemen'in son tanıklar"ı yarın konuşacak.Ve dilerim bu tanıklıklarla, tarihimizin bu çok önemli sayfası biraz daha aydınlanacak.
* * * * *

Can Dündar'ın 25 Aralık 2005 tarihli yazısı:

Menemen'in son tanıkları anlatıyor:
"'70 bin Arap geliyor' dediler. Korktuk. Alkışladık"
Menemen'de Kubilay'ın katledilişine tanıklık edenlerle 10 yıl önce bir belgesel için görüşmüştüm. Belgeselde kısaca yer verebildiğimiz bu tanıklıkları bugün, Kubilay'ın katledilişinin 75'inci yılında ilk kez yayımlıyoruz

SAMİ ÖZYILMAZ

"Kubilay 'Hücum' dese hepsi süngünün ucunda kalırdı"Eniştem bakkaldı. Sabah dükkanı açmış. 'Menemen'in etrafını 70 bin Arap'ın çevirdiğini' duymuş. Eniştem 'Gel dükkanı kapatalım' diye beni kaldırdı. Dükkanı kapattık. O eve gitti. Ben Hükümet'in (Vilayet'in) önüne gittim. 6-7 kişi vardı orada... Normal adamlardı, kafaları kasketli, omuzlarında çanta var. Birinin eli silahlı... Ellerinde bir bayrak... Musabey köyünün Çarşı Camii'nden almışlar sabah namazında... 'Öğlene kadar o bayrağın altından geçen geçecek, geçmeyen kılıçtan geçecek' diyorlarmış.

Millet etraflarını çevirmiş. Ben köşeden onlara bakıyorum. Epey durdular. Hükümet tarafından ya da büyüklerden kaymakam, hoca falan gelse, sivillere 'Yakalayın bu adamları' dese, yakalarlardı. Ondan sonra telefon ettiler Alay'a... Bir manga asker geldi karşı sokaktan... Asker süngüyü taktı. Siviller açıldı. Orada Kubilay askere süngüyü taktıktan sonra 'Hücum' dese, hepsi süngünün ucunda kalacaktı. Bir silah patladı. Bir tek el ateş edildi. Kubilay ayağından vuruldu. Asker geri kaçtı. Millet kaçıştı. Kubilay önce Hükümet'e giriyor, kapılar kapalı. Oradan geri, camiye dönüyor, cami avlusundaki taşın dibinde düşüyor. Bunlar da gidip başını kesiyorlar. Sonra askere telefon ediyorlar Hükümet'ten...

Asker geliyor. Kahveden onlara makineleri tüfeklerle ateş ediyor. Hepsi esrarkeşmiş zaten. Asker hepsini vurdu, yalnız bir tanesi kaçtı, onu gördüm. Sonra bütün cesetleri topladılar oraya... Halk toplandı, jandarmalar, subaylar geldi, ölülerin torbalarından esrar çıktı, parça parça... Ben de esrarı ilk orada gördüm. Cesetleri kamyonlarla götürdüler. Sonra sıkıyönetim oldu. Kaçan adamı bulmak için haftalarca nöbet tuttuk. Evleri aradılar tek tek... Manisa'da bulundu. Bir oduncunun ekmek torbasını almış. Oduncu da ihbar etmiş, yakalanmış orada... 28-29 gün sonra...

Mahkemeye getirdiler. Adama bizi gösterip 'Bunlardan kimse var mıydı?' diye sordular. O da bakıp 'Bu vardı', 'Bu yoktu' diyordu. 'Var' dese yandın. Ben şofördüm. Mahkemenin emrinde akşam iki araba nöbet bekliyorduk. Adam kimin ismini söylediyse 'Getirin' diye telefon ediyorlardı. Getiriyorduk, içeride mahkeme ediyorlardı.Onların asılacağı gün, nöbet yine bendeydi. Korkudan otomobilin dışına çıkmıyordum. Hep seyrettik, üzüldük. Hükümet'in altında Birincieller'in evi var, önce onu astılar: Manisalı Hocazade Ahmet Efendi... Astıktan sonra önüne ismini asıyorlar. Ondan sonra geldik akasyaların altında birini astılar. Sonra Ali Efendi'yi tütün satılan barakanın yanında astılar. Adamlara mecburen cigara satan Molla Osman'ı astılar. O çok bağırdı asılırken 'Kurtarın' diye, askerler vaziyet aldı. Ondan sonra sırayla asıldı, asıldı, ta çarşının içine kadar hepsini gördüm.Kamyonlarla atıp mezara götürdüler öğlene kadar...

Bence asılanlar içinde suçlu olan yoktu. 6-7 tane sarhoşun işi... Bunlar içinde Menemen'den bir Gazozcu Abbas vardı, bir de Kubilay'ın kafasını bayrağa asmakta kullandıkları urganı elinden aldıkları çocuk...Olaydan sonra bizi caminin önünde topladılar. Sivil birkaç kişi vardı, bir de alay komutanı paşa... Orada gözlüklü bir sivil "Menemen'i toprak halinde (yerle bir) görseydim, iftihar ederdim" dedi. Bunlar gelmeden Menemen'de gericilik yoktu. Ama parti meselesi vardı. Serbest Fırka kazanmıştı. Onun intikamı mı, bilmem. Bildiğim şu ki Menemen'in bu işte hiçbir suçu yok. Zaten içlerinde Menemenli de yok."
* * *

SABAHAT ERKAL

"Atatürk geçerken pencereyi açmazdı"Babam Sabri Bey, Seferihisar'dan Menemen'e posta müdürü olarak atandı. İlkokulu bitirince 14 yaşında postanede çalışmaya başladım. Kubilay okulunun karşısındaki bir Rum evinde oturuyorduk. Menemen mutaassıp küçük bir kasabaydı. Biraz gericiliği vardı.

Mesela şapkaya karşı çok düşmanlık vardı. 'Şapkayı gavurlar giyiyor, biz nasıl giyeriz?' derlerdi.O gün babam sabah 5'te postaneye gitmiş. Kahvenin önünde 6 kişinin hu çektiğini görmüş. Bunlar esrarkeşmiş, içip içip köylerden silah bıçak topluyorlar, şehre girince 'Biz mehdiyiz. Arkamızda 70 bin kişi var, Müslümansanız bu bayrağın altından geçin, yoksa kurtulamazsınız' falan diyorlarmış. Babam Kaymakam'ın evine gidip durumu anlatmış. Alay Kumandanı'na gitmişler. Kumandan, hemen 'Cephane alın ve Hükümet meydanına gidin' diye emir vermiş. Kubilay'ı görevlendirmişler.

Kubilay bir manga askerle meydana gitmiş. Gençlikten olsa gerek, hemen 'Ne istiyorsunuz?' diye birinin yakasına yapışmış. Fakat içlerinden biri silahı ateşleyince Kubilay ayağından vurulmuş. Askerler de ellerinde süngü olduğu halde kaçmışlar. Kubilay sürüne sürüne yakındaki camiye kaçmış, musalla taşına yaklaştığı sırada Mehmet'lerden birisi (bunlar dört Mehmet, iki Zeki idi) gidip bağ bıçağıyla kafasını kesmiş. Civardaki dükkanlardan sopa, ip istemişler. Kafayı sopanın ucuna asmışlar. 'Biz mehdiyiz' deyince halk da inanmış.

Biz pencereden seyrediyorduk, geçenler kaçışırken 'Kafayı değneğin ucuna takmışlar, gözlerini açıp kapatıyor' diyordu, çok fena oluyorduk. Böyle bir kargaşa... O sırada babam geldi eve, anneme 'Kadriye, siz hemen ev sahibinin evine geçin, memur ailelerine karşı bir hareket var' dedi. Bu arada iki bekçi de vurulmuştu. Kubilay'ın cenazesinde onlar da vardı arkada...Adamlar, 'Arkamızda 70 bin kişi var' dediğinden çalılar, bağlar, her yer arandı. Hatta komutan tepelere toplar, tüfekler yerleştirdi. Şimdiki Kubilay İlkokulu'na kurulan Divan-ı Harp mahkemesinde ben şahitlerin ifadesini yazıyordum. Köyden gelen adamlara, hocalara 'Allahınız kim?' diye soruyorlardı. Onlar da 'İstanbul'da Esat Hoca' diyordu. Mehdi diye bunlara tapmışlar.Esat Hoca'yı İstanbul'dan sedyeyle getirdiler. 90 yaşındaydı, eceliyle ölür diye asmadılar. Zaten çok yaşamadı, öldü.

İdam edilecekleri gün babam dışarı çıkmadı, bizi de çıkarmadı. İbret için ortalığa asmışlar. Asılanlar içinde adamlara sigara, kazma, ip verenler de vardı. Babama durumu haber verdiği için İçişleri Bakanlığı takdirname verdi. Maaşına zam yapıldı. Sonradan duyduk ki, Atatürk Manisa, Menemen çevresinden trenle geçerken penceresini bile açmazmış. Biz istasyona giderdik onu görelim diye, göremezdik."
* * *
MUSTAFA ŞENGÖNÜL

Ben Menemen'de marangoz çırağıydım. Dükkanı açmaya gittim. Karşımda uncu Mehmet Efendi vardı. Belediye Meclis üyesiydi. Bana 'Dükkanı açma, eve git. Çarşıda bir karışıklık var' dedi. 'İzmir'den 70 bin kişi harekete geçti. Burayı işgal edeceklermiş' diye duyduk. Ben dükkanı açmadan döndüm. Ama sonra meraktan geri gittim. Köşeden baktım, direğin etrafında 7-8 kişinin döndüğünü gördüm. Menemenli değillerdi. Bazısı sakallı. Aralarında genç olanlar da vardı. Bozalan'da kazandıkları parayla esrar alıp içmişler diye duyduk sonradan... Ellerinde silah vardı.Bekçi Hasan'ı kafasından vurdular. Yere düştü. O zaman millet kaçtı. O ara Kubilay alaydan bir manga askerle gelmiş. Ben Kubilay'ı tanıyordum. Bizim mahallede otururdu, yüksekte, Dermandağı'nda ev tuttuydu, gidip dönerken bizim evin önünden geçerdi. Uzun boyluydu.

Kubilay askeri yolun kenarına bırakmış, adamların yanına gitmiş.'Ne yapıyorsunuz burada?' diye sormuş. Adamlardan birine tokat atmış. Bunun üzerine ateş etmişler Kubilay'a, yaralanıp yere düşmüş. Silah patlayınca asker kaçmış. Cephanesizmiş. Kubilay sürüne sürüne cami avlusuna girmiş. Arkadan gelip kafasını kesmişler. Ben kanları gördüm sonradan... Karşıda eskici Kamil vardı ondan ip alıp kafasını bayrağın üstüne bağlamışlar.

Fabrikada çalışan bir Musevi vardı, oradan geçerken 'Sen de bayrağın altından geç' dediler. Bayrağın altından onu da geçirdiler. Karşıda Molla Osman'ın çalıştığı bir büfe vardı, ondan sigara aldılar. Sonra ahaliye mecburi alkış yaptırdılar. Millet '70 bin kişi geliyor' korkusundan yaptı. Hepimiz korktuk. Meğer adamlar sarhoşken böyle demişler, hepsi yalanmış. Ordu, haber alınca geldi. Kahvenin oraya mitralyözü koydular, bunlara ateş ettiler, kimi yaralandı, kimi öldü. Manisalı genç olan, mezbahanın oradan kaçtı. Sonra sokağa çıkma yasağı kondu. Şimdiki Kubilay okulunun orada mahkeme oldu. Her gün benim dükkanın önünden geçiyorlardı. 4-5 jandarma bir kişiyi götürüyordu. Elleri kelepçeliydi. Sakalları uzamıştı.İstanbul'dan bir şeyh geldi, o da mahkemelik oldu. Bunların asılacağı gece 'Yarın hepimiz asılıyoruz' demiş, kendisi de o gece mahpusta ölmüş. Ben hepsinin asıldığını gördüm. Sabah geldiğimde caminin yanından Kabak Pazarı'na kadar 8-10 kişi vardı. İstasyonda 7 kişi vardı. Tren yolunda böyle boydan boya asılmışlardı. Kamil de istasyonda asılmıştı. Önlerinde bir kağıt vardı, ne suçu olduğu yazılıydı.

Manisalı bir çocuk, Kubbeli bakkalın önünde asılmıştı. Suçsuz olanlar da asıldı. 'Neden sigara verdin?', 'Neden ip verdin?' diye Kamil'le Molla Osman'ı astılar. Halbuki Menemen içinden o hadiseye karışan kimse yoktu. Sonradan bir emir gelmiş 'Menemen'i yakın' diye. Onu duydum. Korktuk tabii... Manisa'dan her sene otobüslerle gelip miting yapmaya başladılar. Çok şeyler söylediler bize, ama katlandık. Çünkü Menemenlilerin bu işte zerrece günahı olmadığını onlar da bilmiyordu."

Kaynaklar
Can Dündar Resmi Web Sitesi
Anadolu Dergisi
Derleyen Toplumsal

Hiç yorum yok: