3 Ekim 2007 Çarşamba

Cumhurbaskani Secimi Muammasi


TUHAF BİR REFERANDUM


Türk halkı, çok değil tam iki buçuk hafta sonra sandığa giderek, cumhuriyet tarihinin belki de en önemli ve kritik anayasa değişikliklerinden biri için oy kullanacak.

Ancak, ülkede bir referandum ortamı hissedilmiyor. Sokaktaki vatandaşın çoğunun, konusundan vazgeçtik, halkoylamasına gidileceğinden haberdar olduğu bile pek söylenemez.

Referandum keyfiyeti, geçen mayıs ayında, AKP'nin Anayasa Mahkemesi'nin 367 içtihadına misilleme olarak aldığı bir kararın bugüne uzantısıdır. Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanı seçilebilmesi 367 engeline takılınca, AKP, ANAP'ın da desteğini alarak, Cumhurbaşkanı'nı halkın seçmesini sağlayan bir anayasa değişikliğini TBMM'den geçirmişti.

Toplam 370 oy alan bu değişiklik, sonradan dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından referanduma götürülmüştü.

Oylanacak olan değişiklik paketi, aynı zamanda Cumhurbaşkanı'nın görev süresinin 5 yıla indirilmesini, iki dönem için seçilebilmesini, genel seçimlerin 4 yılda bir yapılmasını ve TBMM Genel Kurulu'nda bütün oturumların 184 milletvekilinin katılımıyla açılabilmesini de içeriyor.
* * *
Referandum tarihinin yaklaşması, yaşanan garipliği ortadan kaldırmıyor. AKP, 22 Temmuz'da sandıktan muzaffer bir şekilde çıktıktan sonra ilk iş olarak anayasa değişikliğine el atmış ve bir grup akademisyene hazırlattığı anayasa taslağını tartışmaya açmıştır.
Referandumda halkın onayına sunulacak olan hususlar, zaten anayasa değişikliği çerçevesinde ele alınıp düzenlenmekte olan konulardır.

Türkiye kapsamlı bir anayasa değişikliğine doğru yol alırken, bunun bazı parçalarını bütünden ayırıp önceden referanduma götürmenin mantığı nedir? Yeni anayasa zaten halkoyuna sunulacaktır.

Bu süreç için bütçeden, yani Türk vergi mükelleflerinin cebinden 100 milyon YTL'ye yakın bir harcamanın yapılacak olması işin bir diğer vahim yönüdür. Bu para, çok daha anlamlı bir şekilde harcanabilirdi.
* * *
Hükümet, işin içinden nasıl çıkacağını bilemediği için uzun bir süre sessiz kalmış ve nihayet Başbakan Recep Tayyip Erdoğan dün referanduma destek çağrısında bulunmuştur.
Erdoğan, referandumun 12'nci Cumhurbaşkanı'nı ilgilendirdiğini söylemiştir. Ancak sınır kapılarında başlamış olan oy kullanma işleminde, TBMM'nin kabul ettiği yasa gereği "11'inci Cumhurbaşkanı"nın seçimi için tercih belirtiliyor.

Oysa Türkiye'nin 11'inci Cumhurbaşkanı geçen ay zaten seçilmiştir ve işinin başındadır. Referandum sandığından olumlu oy çıkarsa, Gül'ün durumu ne olacaktır? Yeniden mi Cumhurbaşkanı seçimine gidilecektir? Referandum kararı 11'inci, Başbakan 12'nci dediğinde, hangisi geçerli olacaktır?

Bu ve bunun gibi soruları artırmak mümkündür. Bunlar, gelişkin bir demokraside karşılaşılacak türden sorular değildir. Bu tür gariplikler ancak Türkiye'de yaşanabilir.

Siyasette misilleme zihniyetiyle atılan bir adım, şimdi Türkiye'nin gündemini gereksiz bir şekilde kilitlemektedir.

"Acele işe şeytan karışır" atasözünün haklılığını bir kez daha göstermiş olması, bu egzersizin belki de tek öğretici tarafıdır.

MİLLİYET

Hiç yorum yok: