26 Mayıs 2007 Cumartesi

Organ Bağışı Yapın - Yaptırın!

Zincirlikuyu Mezarlığı - Her Canlı Ölümü Tadacaktır!






İnsanlar var,


hastane köşelerinde beklerler.


Umut onlar için bir haberden ibaret.


Başka bir umut yok.


Haberi alınca bir yandan yaşayıp bir yandan ölüyorlar hastalar,


belki de organını bağışlayan kişinin acısını hissediyorlar..



Çaresiz organ beklemek son buluyor


bir başka kişinin gidişiyle.


Ama her son bir başlangıçtır aslında.


Giden etrafına saçtığı ışık ile ölümsüzleşiyor adeta.



Bu yüzden ki Organ Bağışı Kutsaldır!


Bu yüzden ki giden ölümsüzdür.




Nice aileler umutla bekliyorlar. Her canlı ölümü tadacaktır yazar "Zincirlikuyu Mezarlığı" kapısında.. Ve her canlı ölümü elbet tadacaktır. Ama o gün geldiğinde hiçbir şeyin anlamı olmayacaktır. bir insanın öldükten sonra organlarını saklaması gerektiği anlayışı İslami anlayışa terstir. Akla-mantığa aykırı bir safsatadır. Tam tersi İslami anlayış güzel ahlakı ve iyiliği işaret eder. Organ bağışı kutsaldır ve dinen en büyük sevaplardan biridir.
Şu an Türkiye'de organ bağışının tek ve en büyük düşmanı yanlış dini bilgilerdir. En büyük dini kurum olan Diyanet İşleri Başkanlığı bile bunda sakınca olmadığını söylerken yanlış ağızlardan yanlış sözler çıkıyor.
Organ bağışı kutsaldır. ben öldükten sonra faydası olacaksa ve eğer olsaydı keşke organlarımı tekrar tekrar kullansalardı. Bundan güzel bir gidiş olabilir mi?
İnsanların vücudunda hayat buluyor giden! Ailelere umut oluyor. Bir yaşam daha devam ediyor. Eğer hasta hikayelerini okursanız ya da organ beklerken güzel haber alan kişilerin haberlerini TV ya da diğer medya yayınları yoluyla okursanız bu olayın ne kadar yüce, ne kadar kutsal olduğunun farkına varırsınız. İnsanlarımız duyarlılar aslında. Tek yapmamız gereken toplumda bilinçlenmeyi sağlamak.

Organ Bağışı ile ilgili yazılar ONKOD derneği web sitesinden alınmıştır. Bilgileri aşağıdadır.




AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ HASTANESİB BLOK G 4026 NOLU ODA
ANTALYATel: 0242 227 59 81 Faks: 0 242 227 44 44
E-mail:
info@onkod.org

Organ Bağışı Hikayeleri 3

"Organ Bağışı Kutsaldır!"

“27/03/2002 Tarihinde annemin sol böbreği bana nakledildi. Ne yapsam hakkını ödeyemeyeceğim. Anneme gönülden akıp dile gelen duygularımla sesleniyorum.”

Aylarımı verdim.
Kasım 19/2001...
Ve bugün...
13 Nisan 2002.
24 Kasımda diyalizle tanıştım.
Bir makine.
Aldı vücudumdaki bütün kanı başladı temizlemeye.
Meğer zehirlenmiş kanım.
Meğer bitmiş böbreklerim de haberim yok.
Her diyalize girişim yaşadığım tüm acılara bedel oldu.
26 Mart’a kadar girdim diyalize.
Bir mucize gerekti.
Bir olasılık, atom çağındaYAŞAMALIYDIM.
Annem yetişti imdadıma....
27 Mart’ta ikinci kez can indi bedenime
26 Yaşımda tüm olgunluğumla,
Yeniden merhaba dedim yaşamaya....
Yaşama umudumla,
Yapamadıklarımı yapmak üzere,
Rest çektim dünyanın bana oynadığı kadere...
Vücudumda bir can var
Annemin canı..
Beni yaşatmak için mücadele veriyor.
Gözlerim şimdi daha parlak.
Ayaklarımda güç var.
Miğdemde acıkma hissi
Yüreğimde UMUT...
En önemlisi beynim hala çok güçlü.
Bir daha varım bu hayatı yaşamaya...
Doğumumu ve yaşamımı borçlu olduğum can ANNEME;

Sonsun şükran duygularımla...
Hoşbulduk ANNE....!
Yeniden doğdum sayende....

13/04/2002Meryem ÖZDOĞAN
Kaynak: www.onkod.org

Organ Bağışı Hikayeleri 2

ÇARESİZ KALIŞIN VERDİĞİ ACIYLA YAZIYORUM SİZLERE;

38 YASINDA ÖMRÜNÜN EN GÜZEL YILLARINI COCUKLARININ BASINDA EVİNDE ONLARLA BİRLİKTE OLMASI GEREKİRKEN, COCUKLARINI BABADAN UZAK TUTAN, İNSANI AMANSIZLIĞA, ÇARESİZLİĞE, İSYANA KADAR GÖTÜREN HASTALIK YÜZÜNDEN 5 AYDIR HASTANE KÖŞELERİNDE ACI İÇİNDE KIVRANARAK ÖMRÜNÜN BAHARINI GECİREN DAYIM ADINA SESLENİYORUM SİZLERE.....

ACİL KALP NAKLİ OLMASI GEREKEN DAYIM İÇİN LÜTFEN YARDIMLARINIZI BİZDEN ESİRGEMEYİN. BİR İNSANIN GÖZLERİNİN İÇİNE BAKARAK TÜKENMESİNE SAHİT OLARAK YASAYAN BİZLERE BİR UMUT IŞIĞI YAKIN NE OLUR...

BİZ UMUTLARIMIZI YİTİRİYORUZ...GERİDE KALACAK 5 TANE COCUK VAR VE HEPSİ KÜÇÜK.ONLARI BABASIZ BIRAKMAMA SAVASIMIZA DESTEK OLUN NE OLUR, NERDEN NASIL KALP NAKLİ GERCEKLEŞTİREBİLİRİZ. BİZİ BİLGİLENDİRİN LÜTFEN

DOKTORLARI NAKİL İÇİN İLK SIRADA TUTTUKLARI DAYIMA UYGUN KALP BULUNDUĞU TAKDİRDE HEMEN AMELİYATA ALACAKLAR. BULUNMASINA YARDIM EDİN, VE BİR İNSANIN HAYATININ KURTULMASINDA EMEĞİNİZİ BİZDEN ESİRGEMEYİN

Yazan: KALP BEKLEME LİSTESİNDEKİ BİR HASTA YAKINI
Dr. Serdar AKSÜNGER İzmir BKM

Kaynak: www.onkod.org

Organ Bağışı Hikayeleri 1

"Organ Bağışı Kutsaldır!"

Şu anda mutlu, neşeli kıpır kıpır ve en önemlisi sağlıklıyım. Bundan 6 ay önce bu durumda değildim. Sürekli başım ağrıyor, üzerimde büyük bir yorgunluk ve iştahsız oluyordum. Ama yine de bunları kafama takmıyor, oynuyor, koşuyordum. Tabii ki doğal olarak da ağrılar sıklaşıyordu. En sonunda doktora başvurdum. Bu rahatsızlıklarımın nedeni böbreklerimin iflas etmesiymiş.

Bunu öğrenir öğrenmez hemen tedaviye başladık. Tedavi iyiye gidiyordu. Ama bir gün geldi, bu sefer de ameliyat gerekiyordu. Ben umudumu tamamen kesmiş, sanki yaşamaktan nefret ediyordum. Etrafımdakilere iyi davranmıyor, sinirli bir halim oluyordu.

Ameliyat günü geldi çattı. Ben, ne ameliyat öncesi ne de sonrası ameliyattan korkmadım. Bana böbrek verecek olan ise benim canım, biricik annemdi. Annem hiçbir zaman vermemezlik etmedi. Vereceği için çok seviniyordu. Artık ameliyat olmuştum.

Ameliyatın ilk günü birkaç rahatsızlığım oldu. Sonraki günler iyiye gittim. Şimdi eskisi gibi neşeli, mutlu, kıpır kıpır, deli doluyum. Hayata sımsıkı bağlanıyorum. Artık kader önüme ne zorluk koyarsa koysun yılmadan bu zorluklara son vereceğim. Bu son aylarda bunu anladım.

Vücudumda 3 tane böbrek var, 2 tanesi benim 1 tanesi de canım annemin. Bwnim böbreklerimin orada yaz mevsimi var. Hava sıcak, dinleniyorlar. Yağ sürmüşler, güneşleniyorlar, mayolarını da giymişler. Annemin verdiği üçüncü böbrek ise, yeni işe başladı. Ee hani yeni işe başlayanlar patronun gözüne girmek için çok çalışırlar ya.. O da patronuna yani bana yaranmak için durmadan çalışıyor. Yemek içmek şirkete ait. Eee, bu böbrek çalışmasın da ne yapsın? Ama inadım inat, diğer böbreklerden birini de çalıştıracağım. Çalışmazlarsa eğer, o zaman onları işten atıp, yemeklerini sularını keseceğim. Bir tekme atıp kovacağım.

Ben bir yandan da çok şanslıyım. Annem kendi böbreğini tereddüt etmeden seve seve verdi. Böyle anne bu zamanda zor bulunur. Kimi anne var, çocuğunu cami avlusuna bırakıyor, kimi anne var çocuğuna sevgi şefkat yerine dayak, ilgisizlik veriyor, kimi anne de var ki canını evladının yoluna halı gibi seriyor. Melekler kadar temiz. Onu çok seviyor ve onunla gurur duyuyorum..

Esra Işık
Kadriye Onursal Tepecik Eğitim Hastanesi

Kaynak: http://www.onkod.org

Organ Bağışı Yaşam Bağışıdır!

"Organ Bağışı Kutsaldır."
ORGAN BAĞIŞI

18 veya üstünde bir yaşta olup akli dengesi yerinde olan herkes, Sağlık Müdürlükleri veya hastanelere başvurarak, beklenmedik ölümleri halinde organlarını bağışladığına dair bir belgeyi iki tanık önünde doldurup, doku ve organ bağış belgesi alabilir.
Ayrıca organ bağışınızı yakınlarınıza da bildirmenizi tavsiye ediyoruz. Cebinizden kart bile çıksa, yakınlarınızın o acılı anda böyle bir şeye karşı çıkarsa, biz organları alamayız. Vefat edenin henüz bilinçliyken organ bağışına yönelik olumlu bir açıklaması olmaması halinde, onun yerine akrabalarının organ bağışı konusunda karar vermeleri istenmektedir. Vefat edenin, organ bağışına yönelik yazılı rızası bulunması durumunda, akrabalarına bu konu hakkında bilgi verilebilir.

Organ bağışı için sanıldığı gibi uzun bir bürokratik işlem yoktur.

Organ bağış senedi imzalandıktan sonra organ bağış belgesi doldurulur ve bağış yapan kişiye verilir.


http://www.onkod.org

Organ Bağışı Kutsaldır!

Organları 3 kişiye hayat verdi - 25 Mayıs, 2007


Gaziantep'te, merdivenden düştükten sonra kaldırıldığı hastanede beyin ölümü gerçekleşen 4 yaşındaki Rabia Öge'nin ailesi tarafından bağışlanan organları 3 kişiye hayat verdi.
Gaziantep'te 20 Mayıs’ta merdivenden düştükten sonra ailesi tarafından Gaziantep Avukat Cengiz Gökçek Devlet Hastanesi’ne kaldırılan 4 yaşındaki Rabia Öge'nin dün akşam saatlerinde beyin ölümü gerçekleşti.

Öge ailesinin kızlarının organlarını bağışlama kararı alması üzerine, hastane yetkilileri Sağlık Bakanlığı Ulusal Organ ve Doku Nakil koordinasyon Merkezi’ne durumu bildirdi. Rabia'nın karaciğeri ve böbrekleri için İstanbul ve Ankara'da uygun alıcılar bulunduğunun saptanması üzerine, kiralanan özel bir uçakla Başkent Üniversitesi Hastanesi'nden Prof. Dr. Hamdi Karakayalı başkanlığındaki 4 kişilik bir ekip Gaziantep'e gitti. Minik Rabia'nın karaciğeri ile sağ böbreğini alan ekip, dün akşam tekrar Ankara'ya dönerek hemen uzun süredir organ bekleyen iki hastayı ameliyata aldı. Küçük kızın karaciğeri 11 yıldır karaciğer yetmezliği çeken 27 yaşındaki Sırma Erceyiş isimli hastaya takıldı.

Başkent Üniversitesi Hastanesi yetkilileri, nakilden sonra genel durumu iyi olan Erceyiş'in hastalığının son dönemde bulunduğunu, yakınlarından uygun verici çıkmadığı için uzun süredir organ beklediğini bildirdiler.

Başka bir küçük kıza takıldı.

Minik Rabia'nın Başkent Üniversitesi Hastanesi’ne getirilen böbreği ise yine kendisi gibi küçük bir hastaya nakledildi.

Minik kızın böbreğinin nakledildiği 6.5 yaşındaki Hatice Kübra Gül'ün 3 aydır böbrek yetmezliği nedeniyle diyalize girdiğini belirten hastane yetkilileri, "Vericinin yaşı küçük olduğu için böbreğin ancak kendi yaşlarındaki bir hastaya takılması uygun görüldü. Rabia'nın bağışlanan böbreği bir yavrunun hayata bağlanmasını sağladı" şeklinde konuştular.

Rabia Öge'nin diğer böbreğinin takılması uygun görülen 40 yaşındaki, yaşamını 5 yıldır diyalize bağlı olarak sürdüren Serpil Dinmez ise İstanbul Memorial Hastanesi'nde ameliyata alındı.

Öte yandan, Rabia Öge'nin kalbi için uygun bir alıcı bulunamadı.

CNNTURK

25 Mayıs 2007 Cuma

Toplum ve Terör

Toplumumuz terör açısından son derece şanssız. Yıllarca bir çok insan hayatını kaybetti. Hain terör saldırılarılarının yanı sıra binlerce faili meçhul cinayetin yaşandığı ülkemizde binlerce ailenin canı yandı.

Terör Türk insanı için başlı başına bir afetti. Ancak diğer afetler gibi doğal olmaması olayın en kötü tarafı. İnsan elinden çıkan büyük bir kıyım haline dönüştü. Kim olduğu, neci olduğu önemli değil. Ölümlerin yaşanması milliyetten, toplumsal sınıflardan, din, dil, renk ve ırktan daha önemli bir nokta. İnsanlar ölmemeli. Ne Türkiye'de ne de dünyada insan ölümleri yaşanmamalı artık.

İnsan ölümleri uzakta olunca acı vermiyor. Ancak insan yakınındaki bir insanın ölümüne fiziki olarak tanık olması sonucu bir ölümün neden olduğu yıkım anlaşılabiliyor. Biraz empati ile insanın uzaktaki bir ölümün şiddetini ve bir aileden neleri götürdüğünü anlayacağını düşünüyorum.

Aileler yıkılırken, insanlar ölürken bizler hala insanların milliyetlerini ve iyi tarafta olup olmadıklarını tartışıyoruz. İnsan haklı da olsa haksız da olsa öldürülmemeli.

Özellikle hiçbir günahı yokken, hiç bir olayla alakaları yokken ölen insanlara yüreğim sızlıyor. Anakara Ulus'ta hain bir saldırı ile hayata veda eden insanlar canımı yakıyor. Hiçbirinin günahı yoktu. Hepsinin hayatlarına baktığımız zaman işinde gücünde ya da hayata tutunmaya çalışan insanlar olduklarını görüyoruz.

Bu insanlar gibi daha niceleri terör ve etkileri nedeniyle bu dünyadan göçtüler gittiler.
Artık barış olsun. Adımlar atılsın. Devlet ve temsilciler meclisi gerçekten isteseydi bugüne kadar bu sorunlara yönelik ciddi adımlar atılabilirdi diye düşünüyorum. Eğer bu sorun meydanlarsa avaz avaz bağırıldığı kadar ciddi bir sorun olarak görünseydi hala insanlar ölmezdi.

Nedenler düşünülmeli ve artık adım atılmalı. İlle savaş ile çözülemeyeceği ortada. Cehalet almış başını gidiyor. Ve cahil insana hiçbir şey anlatılamaz. Eğitim bile bu cehalet duvarını aşamıyor. Sosyo-ekonomik konulara ağırlık verilebilirse sorunlar zamanla aşılacaktır. Bir insan düzenli çalışıyorsa, devamında çocuklarını düzenli okula gidiyorsa, karnı doyuyorsa, bunların yanında sinema, tiyatro, gezi, eğlence, spor gibi aktivitelerle sosyal oluyorsa zamanla çözülmeyecek sorun olmayacaktır diye düşünüyorum. Bunlar özellikle doğu ve güneydoğuya özgü çözümler. Sorun buradan kaynaklanıyor diyenlere cevap niteliğindedir bu çözümler. Eğer cidden istenseydi çok şey değişirdi. Atatürk zamanında neden böylesi bir terör yoktu. Rum, Ermeni çeteleri tarafından yapılan bir terör sözkonusuydu. Bunlarsa savaş ortamında yaşanıyordu. . Ama şu an savaş ortamı yok. Ve yaşananlar hiç doğal değil. Doğu ve güneydoğuda Elazığ ilinden sonra başka bir diyar vardır. Bir anlamda ise başka bir ülke diyebiliriz. Gidip görenler bunu anlayacaktır. İnsanlar, mekanlar büyük şehirlerden, semtlerden o kadar farklıdır ki şaşarsınız. Zaman zaman Irak'ta mıyım diye sorarsınız kendi kendinize..

Topraklar çorak, ağacsız, bakımsız, evler, yollar, caddeler bakımsız, hoyrat mekanlar vardır. Teknoloji mi? O ne ki!! İnsanlar kendi dünyalarında yaşıyorlar oralarda. Eğitim bugüne kadar sıkı sıkıya örülmüş cehalet duvarını yıkamıyor. Bir yıkılsa neler olacak halbuki. Bir alışveriş merkezi olmayan ilçeleri bırakın bir yana il merkezleri var. İnsanlar bir gelire sahip olduktan sonra biraz da tüketimi öğrenecekler. Daha sonra sosyal aktiviteler yada eğitim başlayacak..

İhtiyaçlar hiyerarşişinde eğitim açlıktan sonra gelir. Önce birincil ihtiyaç olan beslenme (açlık) giderilmelidir. Aç olan insan cinayet işler, çalar, çırpar, güngörmemiştir. Bu zamanla tepkiye dönüşür. Siyasi propagandalar ile su yüzüne çıkar. Bu hoyratlığa terkedilme bir isyan halini alabilir.

Ancak bu gerçekleri görmek istemeyen diğer bir cahil kitle var ki bunlar kent merkezlerinin cahil güngörmüşleridir. Kan içmeye doyamayan kafatası milliyetçiliğinin önde gidenleri farkında olmadan ne kötülükleri körüklemektedirler. Vatanın ve milli birlik beraberliğin altına koyulan dinamit olmaktan öteye gitmiyor davranışları.

Ne olursa olsun halklar kardeştir. Ne olursa olsun insanlar ölmemelidir. Herkes özünde insandır. Herhangi biri herhangi bir nedenden folayı dışlanamaz. Dışlanmamalı. Bu ülke hepimizindir. Atatürk Türkiyesi bağnaz, ayrılıkçı fikirlerden yeterince zarar gördü. Artık birlik olma zamanıdır. Kötülüğe karşı iyilik tohumları ekelim. Bardağın dolu tarafını görmezden gelmeyelim. Unutmayalım ki her birey özünde insandır.

10 Mayıs 2007 Perşembe

'Lan' cinayeti - Millet nereye gidiyor..?

Yurduminsanı küçükten büyüğe büyük bir stress altında yaşıyor belli ki.. Ölmek ve öldürmek bu kadar bir olay haline geldi. Bu haberin yayınladığı tarihe yakın bir zamanda ise Ümraniye Alemdağ Caddesi'nde bir adam bir grup tarafından gün ortasında yere yatırılıp, başına bir kurşun sıkılarak infaz edildi. Sebebinin namus konusuna dayandığı söyleniyor ama ne olursa olsun bu şekil bir Cinayeti savunamayız. Burası hukuk devleti olmaktan çıkar, yoksa çıkıyor mu? Ve sadece bu mu? Hayır! Aynı gün bir adliye önünde bir insan vuruldu herkesin gözleri önünde. Ne ilk ne de son! "Alıştığımız manzaralar mı?" yoksa "Bunlara alışmalı mıyız?" diyelim. Giderek artan stress ile beraber iyiden iyiye bir suç toplumu oluyoruz anlaşılan.



Beykoz'daki parkta arkadaşı Ali Gürbüz ile oturan Uğur Çatlak (20) adlı genç, yanına yaklaşan ve "Uğur kim lan?" diye soran kişilerle aralarında çıkan tartışma sonucu bıçaklanarak öldürüldü.

Gürbüz'ü de tartaklayan zanlılar kaçtı. Tartışmanın, Çatlak'ın, bıçaklı kişilerin 'lan' diye hitap etmelerine karşılık "Uğur benim lan, ne var?" diyerek karşılık vermesi sonucu çıktığı öğrenildi.

Ağabeyi Şenol Çatlak ise kardeşinin isim benzerliği yüzünden öldürüldüğünü öne sürdü. Alınan bilgiye göre, Dudullu'daki bir tornacıda çalışan Çatlak ile Gürbüz, önceki gece Orhan Veli Kanık Parkı'nda oturdular. O sırada yanlarına yaklaşan dört kişi, 'Uğur kim lan?' diye bağırdı. Bunun üzerine ayağa kalkan Çatlak, kendilerine 'lan' diye hitap eden kişilere yönelerek 'Benim lan' diye karşılık verdi. Zanlılar, bunun üzerine Çatlak ile Gürbüz'e saldırdılar. Saldırganlardan birinin elindeki bıçağı rastgele sallaması sonucu göğsüne darbe alan Çatlak ağır şekilde yaralandı. Çatlak, tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı. Polis, eşkâli alınan saldırganların yakalanması için araştırma başlattı.

5 Mayıs 2007 Cumartesi

Panik Atak Sıcağı Seviyor!

Derin endişe, kaygı ve korkuların giderek artması sonucu kişinin kendi kabuğuna büzülmesi olarak tanımlandırılabilen panik atağın aşırı sıcaklarda etkisini şiddetlendirdiği belirtiliyor.

Sıcak ve nemin artış göstermesiyle birlikte ruhsal hastalıklar da artış gösterdi. Tıp uzmanları bu durumu 'beyin kan dolaşımını etkiliyor beynin oksijenlenmesi bozuluyor' şeklinde açıklıyorlar.

Psikiyatrist Nevzat Tarhan, kişinin panik atağının hangi durumlarda arttığını şöyle anlatıyor: 'Panik atak hastalarının duyarlı beyin hücreleri nedeniyle kimyasal dengeleri etkileniyor. Özellikle alkol ve sigara da varsa beyin kimyası bozuluyor. Uykusuzluk, hızlı yaşantı beyin sağlığını etkileyen durumlardır. Panik hastaları sıcaktan korkmasınlar ama herkesten daha duyarlı olduklarını bilsinler. Sporlarını, yüzmelerini rahatlıkla yapabilirler ama direkt güneşte uzun süre kalmasınlar. Hastalık düşüncesinden uzaklaştıracak her türlü uğraş panik hastaları için tatil sayılır.'

Panik Bozukluk Nedir?

Kişi aniden başlayan ve çok yoğun olarak çarpıntı, titreme, nefes darlığı, baş dönmesi, ölecekmiş ya da kontrolünü kaybedecekmiş korkusu yaşıyorsa bu durum psikiyatrik bir rahatsızlık olan 'panik bozukluğu'na işaret eder.

Kişi kalp krizi ya da beyin kanaması geçireceği, felç olacağı , aklını kaybedeceği , korkusuyla sık sık acil servislere başvurur, tetkikler yaptırır.

Panik bozukluğun, belli bir oranda, uzun süreli 'psiko-sosyal stres' sonrasında ortaya çıktığı bilinmektedir. Panik hastalığında beyin kimyası bozulur. Bioelektrisel beyin haritalaması ile beynin stresli ve dezorganize alanlarını belirleyebilmekteyiz.

Panik-Agorafobi Ölçeği

 Geçen hafta içinde bir panik atağım oldu.
 Panik atağım şiddetliydi.
 Panik atağım 1-10 dakika sürdü.
 Panik atağım çoğu zaman aniden gelişir.
 Panik atağım olacak düşüncesi ile bazı durumlardan kaçınıyorum. (Uçak, metro, trafik, araba, tünel, vapur, tiyatro, sinema, cami, çarşı-pazar, alış-veriş, kuyrukta beklemek, toplantı kalabalık, lokanta asansör, geniş cadde yüksek yer, uzak yer.
 Çoğu zaman yanımda birisi olsun istiyorum.
 Panik atak tekrar geçirmekten korkuyorum.
 Korkudan korkar hale geldim.
 Panik atağım aile ilişkilerimi etkilemeye başladı.
 Panik atağım sosyal yaşantımda bozulmaya yol açtı.
 İş ve evdeki sorumlulukları yerine getirmeyi etkilemeye başladı.
 Geçen hafta içinde kalp krizi, fenalık, baygınlık, beyin kanaması, felç, ölüm endişesi yaşadım. Doktorunuzun hastalığın ruhsal-sinirsel olduğunu söylediğinde onun yanlış düşündüğüne inandığınız oldu mu?

Bu sorulardan en az üçüne 'Evet' diyorsanız psikiyatrik yardım alınız.

Referans: Prof. Dr. Nevzat Tarhan - Real Age

Panik Atak Geciren Birine Nasil Davranmaliyiz?

Panik atak geçiren birine yardım ederken ilk önce gerçekten o kişinin panik atak geçirip geçirmediğinden emin olunması gerekir.

Eğer kişinin panik atak geçmişi varsa ve sizde o anda kişinin panik atak geçirdiğinden eminseniz ilk olarak o kişiyi rahat olabileceği ve etrafında onunla ilgilenen çok fazla kimsenin olmadığı bir yere götürün.

Olabildiğince sakin ve serin kanlı olmalısınız, o kişi o anda çok kötü birşey olduğunu öleceğini düşünüyordur, sizde sanki o kişi ölecekmiş gibi panik bir şekilde hareket edersiniz kişiyi daha da kötü bir duruma sokabilirsiniz.

Panik atak geçiren kişiye bunun 10 dakika ile 20 dakika arasında geçeceğini söylemek, bunun yüzünden herhangi bir şey olmayacağını, sakinleşmesi gerektiğini söylemek ve nefes egzersizi yapmasını sağlamak çok yerinde ve rahatlatıcı bir davranış olacaktır.

Bloğumuzdaki Panikatak ile ilgili bazı yazıların kaynağı:
Panikatak.org - Bu sitede hastalık ile bilgi bulabilir, mail grubuna üye olabilir, online ücretsiz destek alabilirsiniz. Dilerseniz uzmana telefon veya mail yoluyla ulaşabilir ücretli destek de alabilirsiniz.
Psk.Uğur DALAN panik-atak@hotmail.com - udalan@panikatak.org
0532 454 3581 - 0544 269 1014

Panik Atak Sonucu Gelisebilen Problemler

İlk önce şunun bilinmesi gereklidir, panik atak yüzünden hiçbir şekilde kalpte, solunum sisteminde bir rahatsızlık meydana gelmez.

Eğer panik atak uzun süre tedavi edilmezse psikolojik kökenli başka rahatsızlıkları meydana getirebilir. Örneğin bu atak tekrar gelirse diye düşünüp dışarı çıkmak istemezse, geçeceği yollarda hastane olup olmadığı düşünmeye başlayıp bu yüzden dışarı çıkmazsa, özetle kişi evden dışarı çıkmaktan korkar olursa panik atağa "agorafobi" eşlik ediyor diyebiliriz.

Bunun dışında sosyal ortamdan kopma sonucu kişide depresif bir duygu-durum oluşabilir. Panik atak tedavisi ile koordineli olarak diğer problemlerinde çözümüne ayrı olarak başlanması gerekmektedir..

Panik Atak Belirtileri Nelerdir?

Panik nöbeti sırasında aşağıdaki belirtiler görülebilir. Bu belirtilerden dört tanesinin görülmesi çoğu zaman yeterli olur. Genel olarak kişiler nöbetler sırasında bu belirtilerde 7-10 arası belirti yaşamaktadırlar.

1 - Çarpıntı, kalp atımlarını duyumsama
2 - Terleme
3 - Titreme ya da sarsılma
4 - Nefes darlığı ya da boğuluyor gibi olma
5 - Soluğun kesilmesi
6 - Göğüs ağrısı ya da göğüste sıkıntı duyma
7 - Bulantı ya da karın ağrısı
8 - Baş dönmesi, sersemlik hissi, düşecekmiş ya da bayılacakmış gibi olma
9 - Derealizasyon ya da Depersonalizasyon (Dış dünya yada kendisi gerçekliğini kaybetmiş gibi hissetme).
10- Kontrolünü kaybedeceği ya da çıldıracağı korkusu
11- Ölüm korkusu
12- Uyuşma ve karıncalanma duygusu
13- Üşüme ürperme ve ateş basması

Bu belirtilerden bir veya birkaçı toplumumuzda sıkça görülmektedir. Bu yüzden bu rahatsızlık normalmiş gibi görünür ve yeterli önlem alınmaz..

Panik Atak Nedir?

Panik atak ile ilgili olarak ilk bilmeniz gereken panik atak nedir?

Bu sorunun cevabını öğrendikten ve panik atağın ne olduğunu anlayabildikten sonra bu durumdan da kurtulabilirsiniz. Panik atak en kısa ve öz tabiri ile ani olarak ortaya çıkan endişe - kaygı nöbetidir. Bu endişe ve kaygı nöbeti kişinin vücudunda bazı fiziksel belirtilerle kendini gösterir, bu yüzden de çoğu zaman kişide yoğun bir korku ve rahatsızlık duygusu yaratır. Bu yoğun korku duygusu içinde kişi, çok kötü birşey olacağını, onun için sonun geldiğini, öleceğini veya kalp krizi geçireceğini düşünür. Bu şekilde yoğun bir korku içinde olan kişi doğal olarak o ortamdan kaçmak, uzaklaşmak ister, yardım alabileceği bir sağlık kuruluşuna gitmek ister. Çoğu zaman gidilen bir hastanede veya acil serviste herhangi bir girişimde bulunmaksızın bu belirtiler geçer ve kişi kendini iyi hisseder.

Trafik Stresini Hafifletmenin YollarI

Real Age sitesini takip etmeye çalışırım mümkün oldukça. Güzel sağlık tavsiyeleri ile dolu bir içeriğe sahip.. Tavsiye edilir.. Beğendiğim, topluma iyi katkı yapacak yazıları paylaşacağım sizlerle.. Yazının referansı alttadır.

Anadolu Sağlık Merkezi’nden Uzman Psikolog Aslıhan Kurt, büyükşehirlerde yaşayanların en büyük sorunlarından birisi olan trafik stresi hakkında bilgi verdi.

Arabamızın kontağını çalıştırdık. Trafikteyiz...

Şeridinde gitmeyen araçlar, sürekli sol sinyali yanıp sönen ve sürekli şerit değiştiren minibüsler, trafik ışıklarını yok sayan yayalar/arabalar, yol çalışmaları, duraklarında yolcu indirmeyen otobüsler, işe gidiş-gün ortası- mesai bitimi trafiği, cehalet, emniyet kemerini fazlalık olarak görenler, radarı yavaş geçince sevinenler, sollama yaparken, arkadan hızla gelen ve selektör yakarak “senin geçmeye hakkın yok, yol benim, ne işin var yolumda?” diyenler, trafikte “makas” atanlar, şehir magandaları vs...

Bu durumları tanımak için araç kullanmak gerekmez. Toplu taşıma araçlarında ya da bir yaya olarak da tüm bu durumlara maruz kalmaktayız. Hızlı iş temposu ve büyüyen şehirlerin kaçınılmaz sonu gibi görünen yoğun trafik, artık yaşamımızın bir parçası haline geldi.

Trafik stresi ile baş etmek için ne yapılabilir?

Araç trafiğini şimdilik hayatımızdan kaldıramayacağımıza göre, trafikte yaşadığımız stresi en aza indirebilmek için çeşitli bilgiler ve pratik öneriler sunulabilir...

•Trafikte, sıkışıklığın yanı sıra stres yaratan diğer unsurlar nelerdir?

Araç kullanırken, her ne kadar dikkatimizi yola versek de, her zaman için zihnimiz tümüyle sürüşe konsantre olamaz. Aklımız; o günkü yapılacak işler, eşimizle ya da arkadaşımızla aramızda geçen tatsız konuşma, canımızı sıkan faturalar vs. gibi zihnimizi meşgul eden şeylerle doludur. Bu kaçınılmazdır. Kişilik yapımız, stresle baş etme düzeyimiz, fiziksel ve ruhsal sağlık durumumuz ile araba kullama konusundaki becerimiz, trafikte yaşadığımız stresi olumlu/olumsuz etkileyebilecek diğer faktörlerdir.

•Sıkışık bir trafikte, arabanın içinde, stresten uzaklaşabilmek için neler yapılabilir?

Sıkışık bir trafikte, o andaki stresi en aza indirebilmek için şunlar önerilebilir: Hoşa giden bir müzik kanalı, ulaşabileceğimiz yerde duran ve sürüşümüzü etkilemeyecek şekilde yenebilecek kuru yiyecekler, nefes egzersizleri uygulanabilir.

Arabada bulundurulabilecek bir takım küçük objeler, sıkışık bir trafikte stresi hafifletebilir mi?

Araba kullanırken ya da durma halinde, dikkatimizi dağıtacak herşey güvenliğimizi tehlikeye atar. Bu yüzden, sıkışık trafikte ya da seyir halinde herhangi başka bir şeyle ilgilenmek doğru değildir. Çünkü yola bakmadığımız zaman, o aracı biz götürmüyoruzdur. Araç kullanırken, el- göz ve refleks kontrolü önemli olduğundan, dikkati ve konsantrasyonu bozması açısından, bu koordinasyonu bozabilecek her nesne bir tehdit unsurudur.

•Arabada çocuk varsa nelere dikkat etmek gerekir?

Çocuklar da, araç içindeki önemli risk gruplarından biridir. Sürüşten önce, öncelikle çocuğun araçtaki güvenliği sağlanmalıdır. Su, yiyecek ve tuvalet ihtiyacı ilk sırada düşünülmesi gereken unsurlardır. Ayrıca, çocukların araba içersinde istekleri farklı olabilir. Bazıları arabaları severken, bazıları hoşlanmaz. Bu yüzden, yolculuk kısa ya da uzun da olsa, araçta çocuğun kendisine ait oyuncaklarından birkaçı ya da bir eşyasının (battaniye, yastık vs.) bulundurulması, çocuğun seyahat boyunca oyalanması ve dikkatini odaklaması için faydalı olabilir.Trafikte dikkatsiz araba kullanan diğer sürücüler de bir stres nedeni midir? Bu konuda neler yapılabilir?Trafikte dikkatsiz araç kullanımının pek çok sonucu olabilir. Sürücülerde yarattığı stresin yanında, bu stresin yarattığı engellemişlik ile yapılan saldırgan davranışlar, pek çok kazanın sebebidir. Ölüm veya yaralanma ile sonuçlanabilecek, araç içi veya araç dışı kazalar, dikkatsizlik ve trafik kurallarına uymamaktan kaynaklanmaktadır. Araştırmalar gösteriyor ki, trafik kazalarının %95’i sürücü kaynaklı olmaktadır. Sürücülerin trafiğe çıkmadan önce yeterli beceriye sahip olmalarının yanında, ruhsal durumlarının elverişli olması da çok önemlidir. Trafik yoğun da olsa, karşılıklı anlayış ile trafikte düzgün ilerlemek, gereksiz yere korna çalmamak, gereksiz yere şerit değiştirmemek, trafikte yaşanılan stresi biraz da olsa azaltabilir.

Yoğun saatlerde trafiğe kimlerin çıkmaması gerekir?

Güvenli araç kullanmak istiyorsak, öncelikle sürücülükte kendimiz için risk oluşturacak faktörlere bakmalıyız. Kişiliğimiz, kendimizi ve dünyayı algılama şeklimiz ve stresle başetme becerilerimiz, trafikteki davranışlarımızı etkiler. Öfke kontrolu bozukluğu olanlar, saldırgan kişilik yapısında olanlar, panik bozukluğu olanlar, güvenli araç trafiğini etkileyen risk gruplarıdır. Şayet araç kullandıkları zaman bu faktörler davranışlarına ve araç hakimiyetini etkiliyorsa; profesyonel yardım alınarak, araba kullanmayı hem kendileri hem de çevreleri için daha güvenli hale getirebilirler.

Referans: Uzm.Psikolog Aslıhan Kurt
KAYNAK: Anadolu Sağlık Merkezi (ASM) Uzman Doktorları tarafından RealAge için hazırlanmıştır.

Real Age - Hissettiğiniz Yaşta mısınız?

Trafik ve Topluma Etkileri - STRESS


Trafik bizim toplumumuzda ciddi bir sıkıntıdır. Konumuz sanıldığı gibi trafik kazaları değil. Kazaların önüne zaten geçemiyoruz. Bunun için köklü bir eğitim veya sürücülerimizin hız keyfini emniyette yaşamaları için yayla gibi yollar yapmak gerekiyor!

Konumuz trafiğin insanımız üzerinde yarattığı baskı. Trafik kazaları bir yana araç trafiğinin yarattığı stres bile bir çok insanın yaralanmasına ve ölmesine neden olabiliyor. Şöyle ki; insanlar o kadar gergin ve tahammülsüz oluyorlar ki basit bir "yol hakkı tartışması" bile ölümlerle sonuçlanıyor.

Daha bir kaç ay önce okuduğum bir haber canımı fazlasıyla sıktı. Bu ülke insanına olan inancımı sarstı diyebilirim :(



Bir aile arabasıyla giderken diğer bir araba ile yol verme konusunda anlaşamıyorlar. İki adam (bunlara adam denirse tabi) ailenin yolunu kesiyorlar ve genç babayı ve abisini iyiden iyiye dövüyorlar. Bu dövme faslı ise annenin gözleri önünde oluyor. Bu da yetmezmiş gibi hızını alamayan magandalar iki kardeşi soğuk ve akıntılı boğaza atıyorlar. Böyle bir eşkıyalık için yorum yapamıyorum. Bu insanlara ne yapmalı ki içlerindeki pisliği söküp atmalı..

Bu haber diğer bir çok haber gibi beni sarstı. Evet Türkiye'de güzel şeyler de oluyor belki ama böyle berbat olaylar yüzünden o güzelliklerin hiçbir anlamı kalmıyor. Boğulan iki kardeşin ailesi gibi nice aileler dağılıyor, yıkılıyor çeşitli nedenlerden. Güvensiz bir toplum olmaya başladık. Artık kimse kimseye güvenemiyor. Yanınıza oturup sohbet etmek isteyen birini bile yanlış anlıyoruz. İyice paranoyak bir toplum olduk, oluyoruz. İnsanımızın içindeki potansiyel öfke yine bizim insanımız için en büyük tehlike durumunda. İnsanlar birbilerine bırakın yol vermeyi, yol haklarını ellerinden alıyorlar. Ve karşı taraf bir tepki mi verdi..? Aman aman..! Yazık oldu o adama. Var gücüyle tepesine biniyor o insanın. Bu insan bayan olsun bay olsun fark eder mi? Etmez. Bayan şoförlerin dövüldüğünü de çok iyi hatırlıyoruz. "Bu nasıl insanlık", "insanlık ölmüş" gibi sözler artık sıkça dökülüyor ağızlarımızdan... :(

Şimdi de bu haberi vereyim;

Sarıyer sahil yolunda tartıştıkları iki kardeşi dövüp Boğaz'ın dondurucu sularına atarak öldüren iki magandanın darp, fuhuş gibi suçlardan 10 ayrı sabıkası var.

Sarıyer sahil yolunda tartıştıkları iki kardeşi dövüp Boğaz'ın dondurucu soğuğuna atarak öldüren iki maganda suç makinesi çıktı.İstanbul'da tüyler ürperten vahşetin zanlılarının sorguları sürüyor.Bartınlı iki kardeşi gözü kapalı ölüme gönderen zanlılardan Bahadır Keskin'in bugüne dek bıçakla adam yaralama, darp, fuhuş, havaya ateş açma suçlarından 10 ayrı sabıkasının olduğu ortaya çıktı.Diğer zanlı Akın Alaburun'un ise bıçakla adam yaralamaktan iki ayrı sabıkası olduğu anlaşıldı.
GAZETECİLERE TEKME ATTILAR
Zanlılar bugün fotoğraflarını çeken gazetecilere de polislerin arasında oldukları halde tekme atmaktan çekinmediler. Zanlılar, yaptıklarından pişman olmak yerine polisteki ifadelerinde de 'biz bıçağı gösterdik onlar korkup denize düştüler' demeyi sürdürdüler.Zanlılar polisteki ifadelerinin ardından adliyeye sevkedildiler.
OLAY NEYDİ?
Önceki gece 22.30’da karısı, 1.5 yaşında kızı ve erkek kardeşiyle Kireçburnu Kefeliköy Caddesi’nde giden İbrahim Doğan, yol verme yüzünden başka bir otomobildeki biri kadın beş kişiyle tartıştı. Yol boyunca süren sürtüşme sonucu; diğer otomobildeki saldırganlar, İbrahim Doğan’ı otomobilinin önünü keserek durdurdu. Aşağı indirdikleri iki kardeşi öldüresiye döven magandalar daha sonra İbrahim’i denize attı. Ağabeyinin suda çırpındığını gören Soncay polisi aradıktan sonra suya atladı.
Arkadaşı da boğuluyordu
Gözlerinin önünde kocası ve kayınbiraderi suda can çekişen Nurgül Doğan, olay yerine yakında oturan Ferit Can isimli arkadaşını aradı. Hemen koşup gelen Can da, kardeşleri kurtarmak için suya atladı. İbrahim’i yakalayarak bir süre kıyıya çekti, fakat akıntı çok güçlüydü. İbrahim’i kurtaramayacağını anlayınca bırakmak zorunda kalan Ferit Can’ı boğulmaktan sahildeki vatandaşlar kurtardı.
50 kişilik ekip aradı
Olay yerine gelen polis, deniz polisi ve Sahil Güvenlik’ten dalgıçlarla birlikte 50 kişilik ekip, Boğaz’ın soğuk sularında yaklaşık 4 saat İbrahim ve Soncay’ı aradı. Doğan Ailesi saatler süren kurtarma çalışmalarını gözyaşlarıyla izledi. En küçük kardeş Atalay, dayanamayarak suya atlamak istedi, polisler güçlükle engelledi. İbrahim Doğan’ın cesedi gecenin ilerleyen saatlerinde sudan çıkarıldı. Kardeşi Soncay’ın cesedi ise ertesi sabah bulunabildi.
Akıntı güçlüydü kurtaramadım
İki kardeşi kurtarmak için suya atlayan ve boğulma tehlikesi geçiren Ferit Can olayı anlatırken hâlâ şoktaydı: “Suyun üzerinde İbrahim’i çırpınırken görünce hemen denize atladım ama su buz gibiydi. Hiç hareket edemedim. Sanki felç olmuştum. Bir süre tutarak kıyıya çekmeye çalıştım. Ama olmadı... Kaskatı kesildim, boğulacak gibi oldum. Akıntı çok kuvvetliydi. Kurtaramayacağımı anlayınca bırakmak zorunda kaldım. Son anda kendimi kıyıya attım. Keşke bir şey yapabilseydim ama yapamadım.”
Askerden Yeni Gelmişti
Şanlıurfa Ceylanpınar’da askerliğini yapan 22 yaşındaki Soncay Doğan, iki ay önce terhis olmuştu.Kızı yetim kaldıÇaykur’da şoför olarak çalışan 26 yaşındaki İbrahim Doğan ise evliydi ve 1.5 yaşında kızı vardı.

***
Aslanlarımızı aldılar bizdenAnne Havva Doğan, kurtarma çalışmalarını çaresizce izledi. Oğullarının ikisinin de öldüğü öğrenince sinir krizleri geçirdi ve “Gencecik iki oğlumu aldılar benden. Bunun hesabını kim verecek? Suçluların cezalandırılmasını istiyoruz” diye ağladı. Aşçılık yapan baba Muhammet Doğan ise isyanlardaydı: “Çınar gibi iki evladımızı öldürdüler. Bu şehirde insan hiç dışarıya çıkamayacak mı?”Acılı anne kurtarma çalışmalarını umutla izledi.Kocası gözlerinin önünde boğulan Nurgül Doğan kriz geçirdi.

***
‘Biz atmadık korkup atladılar’Eşi ve kayınbiraderi gözlerinin önünde çırpına çırpına can veren Nurgül Doğan, polise beyaz bir otomobilin içinde biri kadın 5 kişinin bulunduğunu ve hepsinin alkollü olduklarını söyledi. Polis, 34 BK 9983 plakalı otomobilin peşine düştü. İstanbul’un her yerinde aradığı aracı, öğle saatlerinde Kağıthane’de buldu. Ekipler, 2 şüphelinin içinde olduğu otomobili durdurdu. Perdecilik işiyle uğraştığı belirtilen A.A. ile nakliyecilik yaptığı ifade edilen B.K, gözaltına alınarak İstanbul Asayiş Şube Müdürlüğüne götürüldü. Zanlılar, ilk ifadelerinde, “Biz denize atmadık, onlar korkup atladılar” dedi.
Yorumsuz !!!

2 Mayıs 2007 Çarşamba

Cumhurbaşkanlığı Seçimlerine İlişkin Bilgiler

Cumhurbaşkanlığı Seçimlerine İlişkin Genel Değerlendirme

ð Bugüne kadar 18 kez Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılmıştır.

Cumhuriyetin ilanından günümüze kadar 18 kez Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılmıştır. 1980’de yapılan seçimlerden sonuç alınamamış, diğer 17 seçim, Cumhurbaşkanının seçimiyle sonuçlanmıştır. Bir Cumhurbaşkanımız da seçimle değil halkoylamasıyla belirlenmiştir. (Kenan Evren)

Bugüne kadar sonuç alınmış 17 Cumhurbaşkanlığı seçiminden:

§ 13’ü birinci turda sonuçlanmıştır:
M. Kemal Atatürk (4 kez), İsmet İnönü (4 kez),

Celal Bayar (3 kez), Cemal Gürsel (1 kez) ve Cevdet Sunay (1 kez)

§ 3’ünde ise üçüncü turda sonuç alınmıştır:
Turgut Özal, Süleyman Demirel ve A. Necdet Sezer.

§ 1 seçim 15. turda sonuçlanmıştır:
Fahri Korutürk.

§ 1 seçim sonuçsuz kalmıştır (1980).

ð 13 seçimde tek aday, diğerlerinde birden çok aday çıkmıştır

  • 1923 - 1961 yılları arasında yapılan 12 Cumhurbaşkanlığı seçimine tek aday katılmış, bu seçimler 1. turda sonuçlanmıştır.

  • 1966’dan günümüze kadar yapılan 5 seçimde birden çok aday çıkmış, yalnızca bir seçim birinci turda sonuçlanabilmiştir.

* Cevdet Sunay 1. turda,

* Fahri Korutürk, 24 günlük bir seçim sürecinde, 15. turda,

* Turgut Özal, 12 günlük bir seçim sürecinde, 3. turda,

* Süleyman Demirel, 9 günlük bir seçim sürecinde, 3. turda,

* Ahmet Necdet Sezer, 9 günlük bir seçim sürecinde, 3. turda,
seçilmişlerdir.

ð Çok partili dönemde bir seçim yalnızca bir partinin katılımıyla sonuçlanmıştır

1989 seçimlerindeki oylamalara muhalefet katılmamıştır. Turgut Özal, yalnızca ANAP’lı milletvekillerinin ve bir bağımsız üyenin katıldığı birleşimde Cumhurbaşkanı seçilmiştir.

ð İki seçimde Anayasa değişikliği girişimi yapılmış, ancak sonuç alınamamıştır

  • 1973’de seçim turları devam ederken TBMM’deki siyasi partiler, ortak bir aday üzerinde anlaşamayınca, Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın görev süresinin iki yıl uzatılması konusunda görüşbirliğine varmıştır. Ancak bu konudaki anayasa değişikliği önerisi, hem Millet Meclisi hem de Senatoda reddedilmiştir.

Bunun üzerine AP, CHP ve CGP; Kontenjan Senatörü Fahri Korutürk’ün adaylığı konusunda uzlaşmaya varmışlar, 15. tur oylamada aday gösterilen Fahri Korutürk gerekli oy çoğunluğunu sağlayarak Cumhurbaşkanı seçilmiştir.

  • 2000 seçimi yaklaşırken hükümet partileri arasında sağlanan görüşbirliği ile Cumhurbaşkanlarının görev süresini 5 yıla indiren ve bir kez daha seçilmelerine olanak sağlayan anayasa değişikliği önerisi TBMM’ye sunulmuştur. 5 artı 5 diye adlandırılan ve DYP de desteklemiştir.


Öneri TBMM’de reddedilmiş, daha sonra siyasi partilerin ortak adayı olan A. Necdet Sezer Cumhurbaşkanı seçilmiştir.

2. Cumhurbaşkanlarına İlişkin Bilgiler

ð 1921 ve 1924 Anayasalarının yürürlükte olduğu dönemlerdeki Cumhurbaşkanları, ardı ardına birçok kez seçilmişlerdir: M. Kemal Atatürk (4 kez), İsmet İnönü (3 kez), Celal Bayar (3 kez).

1961 ve 1982 Anayasalarının yürürlükte olduğu dönemlerde göreve gelen Cumhurbaşkanları ise birer kez seçilmişlerdir.

ð Bir Cumhurbaşkanı da, TBMM’nin henüz kapalı olduğu dönemde halkoylamasına sunulan Anayasanın kabulüyle birlikte –Anayasanın geçici 1. maddesi gereğince- göreve gelmiştir: Kenan Evren.

ð 1961 ve 1982 Anayasalarına göre seçilen Cumhurbaşkanlarının görev süresi 7 yıldır.

1924 Anayasasına göre görev süresi “Bir seçim devresi” olarak tanımlanmıştır. Milletvekili seçimlerinin zamanında yapılması halinde 4 yıl olan görev süresi, seçimlerin erkene alınması halinde kısalmaktadır.

Bu Anayasaya göre seçilen Cumhurbaşkanlarından M. Kemal Atatürk’ün, 3. ve 4. Yasama Dönemlerindeki görev sureleri 4 yılın altında kalmıştır .

İsmet İnönü ise 6, 7. ve 8. Yasama Dönemlerindeki görev süreleri ile Celal Bayar’ın 9. ve10. Dönemlerdeki görev süreleri 4 yılın altında kalmıştır.

ð En uzun süre görev yapan Cumhurbaşkanı, M. Kemal Atatürk’tür.
(15 yıl 12 gün)

Onu 11 yıl 6 ay 11 gün ile İsmet İnönü, 10 yıl 5 gün ile Celal Bayar izlemektedir. En kısa süre görev yapan Cumhurbaşkanı ise 3 yıl 5 ay 8 gün ile Turgut Özal’dır.

ð İlk iki Cumhurbaşkanı tek partili dönemde seçilmiştir: M. Kemal Atatürk ve İsmet İnönü.

Dokuz Cumhurbaşkanı ise çok partili dönemde göreve gelmiştir: İsmet İnönü, Celal Bayar, Cemal Gürsel, Cevdet Sunay, Fahri Korutürk, Kenan Evren, Turgut Özal, Süleyman Demirel ve Ahmet Necdet Sezer.

(İsmet İnönü, hem tek partili hem de çok partili dönemde seçilmiştir.)

ð İlk üç Cumhurbaşkanı, Türkiye Cumhuriyetinin kurucuları arasından seçilmiştir:

Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü ve Celal Bayar.

ð Altı Cumhurbaşkanı asker kökenlidir:

Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü, Cemal Gürsel, Cevdet Sunay, Fahri Korutürk ve Kenan Evren.

ð Dört Cumhurbaşkanı ise sivil kökenlidir:

Celal Bayar, Turgut Özal, Süleyman Demirel ve Ahmet Necdet Sezer.

ð Dört Cumhurbaşkanı partilerinin Genel Başkanı iken seçilmişlerdir:

Mustafa Kemal Atatürk, Celal Bayar, Turgut Özal ve Süleyman Demirel.

ð İki Cumhurbaşkanı, Başbakanlık görevinde iken seçilmişlerdir:

Turgut Özal, Süleyman Demirel.

ð Üç Cumhurbaşkanı Parlamento dışından seçilmiştir:

Cevdet Sunay, Kenan Evren ve Ahmet Necdet Sezer.

  • Genelkurmay Başkanı iken adaylığı kararlaştırılan Cevdet Sunay, görevinden ayrılarak Cumhurbaşkanı Kontenjanından Senatör olarak atanmış ve bu suretle TBMM üyeliğini kazandıktan sonra aday gösterilerek seçilmiştir.
  • Kenan Evren Anayasaya ilişkin halkoylaması sonucunda Cumhurbaşkanlığı sıfatını kazanmıştır.

  • Ahmet Necdet Sezer ise 1982 Anayasasının TBMM üyesi olmayanlara sağladığı adaylık olanağından yararlanarak seçilmiştir.

ð Askeri müdahaleler dönemlerindeki Devlet Başkanları, sivil yönetime geçildiğinde, Cumhurbaşkanlığı görevini üstlenmiştir: Cemal Gürsel (TBMM’de seçilerek), Kenan Evren (halkoylamasıyla)

ð İki Cumhurbaşkanı, görevleri başındayken vefat etmiştir: Mustafa Kemal Atatürk ve Turgut Özal.

ð Bir Cumhurbaşkanı, askeri müdahale sonucunda görevini bırakmak zorunda kalmıştır: Celal Bayar.

ð Bir Cumhurbaşkanının görevi, uzun süren rahatsızlığı sonucu hazırlanan Tıbbi Kurul Raporu üzerine sona erdirilmiştir: Cemal Gürsel.

ð Üç Cumhurbaşkanı, görevlerini yeni seçilen Cumhurbaşkanlarına devretmiştir: 1950’de İsmet İnönü Celal Bayar’a, 1989’da Kenan Evren Turgut Özal’a, 2000’de Süleyman Demirel A. Necdet Sezer’e.

ð Üç Cumhurbaşkanı, 7 yıllık görev süreleri dolduğunda görevlerinden ayrılmış -ve yeni Cumhurbaşkanları henüz seçilemediğinden- görev devri yapılamamıştır: Cevdet Sunay, Fahri Korutürk, ve Süleyman Demirel.


Kaynak: TOPLUMSAL EKONOMİK SİYASAL ARAŞTIRMALAR VAKFI

Cumhurbaşkanlığı Seçimleri - Özet Tablolar

Cumhurbaşkanlığı Seçimlerinin Sonuçları

Tablo 5

Cumhurbaşkanı

Seçildiği Tarih

TBMM Üye Sayısı

Seçime Katılan Üye Sayısı

Kaç Oyla Seçildiği

Göreve
Başladığı Tarih

1. M. Kemal ATATÜRK

29.10.1923

287

158

158 (1.Tur)

29.10.1923

01.11.1927

316

288

288 (1.Tur)

01.11.1927

04.05.1931

317

289

289 (1.Tur)

04.05.1931

01.03.1935

399

386

386 (1.Tur)

01.03.1935

2. İsmet İNÖNÜ

11.11.1938

399

348

348 (1.Tur)

11.11.1938

03.04.1939

424 +5 Hatay

413

413 (1.Tur)

03.04.1939

08.03.1943

455

435

435 (1.Tur)

08.03.1943

05.08.1946

465

451

388 (1.Tur)

05.08.1946

3. Celal BAYAR

22.05.1950

487

453

387 (1.Tur)

22.05.1950

14.05.1954

541

513

486 (1.Tur)

14.05.1954

01.11.1957

610

413

413 (1.Tur)

01.11.1957

4. Cemal GÜRSEL (*)

26.10.1961

638 (1)

607

434 (1.Tur)

26.10.1961

5. Cevdet SUNAY (*) 28.03.1966 634 (2)

532

461 (1.Tur)

28.03.1966

6. Fahri KORUTÜRK (*)

06.04.1973

635 (3)

557

365 (15.Tur)

06.04.1973
7. Kenan EVREN

07.11.1982

(**)

09.11.1982

8. Turgut ÖZAL

31.10.1989

450

285

263 (3.Tur) 09.11.1989

9. Süleyman DEMİREL

16.05.1993

450

431

244 (3.Tur) 16.05.1993
10. A. Necdet SEZER

05.05.2000

550

533

330 (3.Tur)

16.05.2000

(**) 2709 sayılı T.C. Anayasasının halkoyu ile kabulü sonucu Anayasanın Geçici 1’inci maddesi uyarınca Cumhurbaşkanı sıfatını kazandı.

Kaynak : TUNCER, Erol. “Osmanlı’dan Günümüze Seçimler (1877-2002)”, Genişletilmiş 2. Baskı, TESAV Yayınları,
Ankara 2003.

(*) Millet Meclisi ve Cumhuriyet Senatosunun ortak toplantısında (TBMM’de) seçilmişlerdir.

(1) Millet Meclisi üye sayısı 450 + C. Senatosu üye sayısı 188 = TBMM üye sayısı 638’dir.

(2) Millet Meclisi üye sayısı 450 + C. Senatosu üye sayısı 186 = TBMM üye sayısı 634’tür.
(3) Millet Meclisi üye sayısı 450 + C. Senatosu üye sayısı 185 = TBMM üye sayısı 635’tir.

Cumhurbaşkanlarının Görev Süreleri

Tablo 6

Cumhurbaşkanı

Seçildiği Tarih

Göreve Başladığı Tarih

Görev Sonu

Görev Süresi

1. M. Kemal ATATÜRK

29.10.1923

29.10.1923

01.11.1927

4 yıl 2 gün

01.11.1927

01.11.1927

04.05.1931

3 yıl 6 ay 3 gün

04.05.1931

04.05.1931

01.03.1935

3 yıl 9 ay 27 gün

01.03.1935

01.03.1935

10.11.1938

3 yıl 8ay 10 gün

Toplam Süre

15 yıl 12 gün

B O Ş L U K

1 gün

2. İsmet İNÖNÜ

11.11.1938

11.11.1938

03.04.1939

4 ay 22 gün

03.04.1939

03.04.1939

08.03.1943

3 yıl 11 ay 5 gün

08.03.1943

08.03.1943

05.08.1946

3 yıl 4 ay 27 gün

05.08.1946

05.08.1946

22.05.1950

3 yıl 9 ay 17 gün

Toplam Süre

11 yıl 6 ay
11 gün

3. Celal BAYAR

22.05.1950

22.05.1950

14.05.1954

3 yıl 11ay 22 gün

14.05.1954

14.05.1954

01.11.1957

3 yıl 5 ay 17 gün

01.11.1957

01.11.1957

27.05.1960

2 yıl 6 ay 26 gün

Toplam Süre

10 yıl 5 gün

A R A D Ö N E M

1 yıl 4 ay
29 gün

4. Cemal GÜRSEL

26.10.1961

26.10.1961

28.03.1966

4 yıl 5 ay 2 gün

5. Cevdet SUNAY

28.03.1966

28.03.1966

28.03.1973

7 yıl

B O Ş L UK

8 gün

6. Fahri KORUTÜRK

06.04.1973

06.04.1973

06.04.1980

7 yıl

B O Ş L UK

5 ay 6 gün

A R A D Ö N E M

2 yıl 1 ay
27 gün

7. Kenan EVREN

07.11.1982

09.11.1982

09.11.1989

7 yıl

8. Turgut ÖZAL

31.10.1989

09.11.1989

17.04.1993

3 yıl 5 ay 8 gün

B O Ş L UK

29 gün

9. Süleyman DEMİREL

16.05.1993

16.05.1993

16.05.2000

7 yıl

10. A. Necdet SEZER

05.05.2000

16.05.2000

16.05.2007


Cumhurbaşkansız Dönemler:
(Toplam 4 yıl 1 ay 10 gün)

(1) M. Kemal Atatürk – İsmet İnönü dönemleri arasındaki boşluk: 1 gün

(2) 27 Mayıs 1960 askeri müdahalesi ile gelen ’Ara Dönem’: 1 yıl 4 ay 29 gün,

(3) Cevdet Sunay – Fahri Korutürk dönemleri arasındaki boşluk: 8 gün,

(4) Fahri Korutürk’ün görevinin bitiminden 12 Eylül 1980 askeri müdahalesine kadar süren boşluk: 5 ay 6 gün,

(5) 12 Eylül 1980 askeri müdahalesi ile gelen ‘Ara Dönem’: 2 yıl 1 ay 27 gün,

(6) Turgut Özal – Süleyman Demirel dönemleri arasındaki boşluk: 29 gün.


Kaynak: TOPLUMSAL EKONOMİK SİYASAL ARAŞTIRMALAR VAKFI

http://www.tesav.org.tr/ozettablolar.htm