27 Nisan 2008 Pazar

İslam masaya vurarak sevdirilmez

İslam masaya vurarak sevdirilmez

Diyanet Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı Nihat Hatipoğlu, Türkiye'nin en iyi hatiplerinden biri olarak gösteriliyor. İnsanlar üzerinde etkisi ise tartışılmıyor bile...

Konferansları ayakta kalmak pahasına dinleniyor, ona dokunmaya çalışan hayranları yüzünden izdihamlar yaşanıyor. Bir günde ortalama bin 250 mail alıyor. Hayatında babası gibi o da kendisine Hz. Peygamberi model alıyor ve programında da onu anlatıyor. İslamın sade ve gösterişten uzak yaşanmasından yana olduğunu söyleyen Hatipoğlu, tesettürün defilelerde moda olarak sunulmasını doğru bulmadığını anlatıyor.


Hadis bilimiyle ilgilenmeniz ve ilahiyatçılığı seçmeniz nasıl oldu?
Babam din adamıydı, müftülük yapıyordu. Ayrıca, iki dedem de müftüydü. Ailenin büyükleri yukarıya doğru hep ilahiyatla meşgul olmuşlar. Osmanlı döneminde de böyle yetiştirilmişler. Babamın ahlaki yapısı, anneme ve bize karşı güzel tavırları, insanlara olan merhameti ve iyilikseverliği beni çok etkiledi. Onu kendime bir model olarak gördüm. Büyüdükçe onun da kendine peygamberi model aldığını anladım. Bu da beni ilahiyata yönlendirdi.


Babanızın size verdiği en önemli öğüt neydi?
Samimiyet. Bizim "ihlas" diye ifade ettiğimiz, bir şeyi Allah için yapmak. İnsanlara karşı merhametli ve toleranslı olmak. Babamın en etkilendiğim ve bana yansıyan özelliği "tevazu"ydu. Babam yıllarca İzmir İl Müftülüğü yaptı. Bir gün bile çay isterken bacak bacak üstüne atıp da "Oğlum bana çay getir" demedi. En fazla, "Evladım, bana çay getirebilir misin" derdi. Ankara'daki evimin kapısı herkese açık.


Hatip özelliğinizi ilk kim keş- fetti?
İlk dönemlerde camilerde de vaaz verilir. Yavaş yavaş Ankara'da tanınmaya başladım. 1-2 radyo programına konuk çağrıldım. Daha sonra da program yaptım. 15 yılı aşan bir yerel radyoculuğum var.


Nasıl bir üslup oluşturdunuz?
Direkt dini mesajlar vermek yerine, program içerisinde peygamberin ve dostlarının yaşantılarını ön plana çıkardım. İnsanlara onları kırmadan, güzel yolla bir şeyler vermeye karar verdim. Hz. Peygamber'in metodu da odur. "Güzel örneklerle insanları çağrınız. Kaba ve haşin olmayın" diyor. Ben etiyle, kemiğiyle oraya gelip "Allah!ın Peygamberi böyle merhametliydi, siz de böyle olmaya çalışın" diye hitap ediyorum. Bana yönelik aşırı sevgi tezahürlerini de şöyle yönlendiriyorum: "Sizin buraya gelmenizin sebebi Nihat Hoca değil, siz peygamberi seviyorsunuz."


Ailenize vakit ayırabiliyor musunuz?
Ben Ankara'da yaşıyorum. Ama Ramazan ayında 1 ay İstanbul'da kalıyorum. 3 erkek çocuk babasıyım. Cumaları TV programı için İstanbul'a geliyorum. Büyük oğlum tıpta okuyor. Ortancamız liseyi yeni bitirdi. En küçüğümüz ise 10 yaşında. Geçenlerde gece geç saatte bir yerden dönünce kapıyı çaldım. Osman, beni görünce eskiden "Hoşgeldin" diye sarılırdı. Bu kez annesine dedi ki, "Anne, kapıda bir amca var, sık sık eve gelmiyor." Bana sitem ettiğini ifade etmek için yaptı bunu.


Bir din adamının sizin kadar ilgi görmesi alışıldık bir durum değil...
Doğru. Son 1 hafta içerisinde Akyazı, Bolu, Adana gibi yerlerdeydik. İstanbul'da dahil olmak üzere gelenler kapasitelerinin çok üzerinde. Oradaki idarecilerin ifadelerine göre, gittiğimiz her yerde, bugüne kadar oranın en büyük kalabalıkları oluşmuş. Beni sevindiren tarafı, o kalabalıkta herkesin olması. Açığı, kapalısı, Sünnisi, Alevisi, halk var orada. Ben aralarında çok sayıda genç olmasına seviniyorum. Demek ki insanların dinleri ile kavgaları yok. Yanlış din anlayışı ile kavgaları var.


Nedir "yanlış din" inancı?
Hurafeye bulanmış, "sertlik" diye ifade edilebilecek olan ve sürekli tek pencereden bakan din anlayışı. İnsanları cennette değil de, cehennemde görmeyi isteyen bir anlayış. Tabii hoca arkadaşlarımı tenzi ediyorum. Ama sonuçta bu yılların birikimi. Böyle gelmiş. Sert bir üslupla, masaya vurmak suretiyle çok hitaplar yapıldı bu ülkede. Bütün İslam aleminde bunların hiçbir faydası yok.


İnsanlar sizi izlediklerinde "Peygamber zamanına gitmiş" gibi oluyoruz diyorlar...
Bütünleşiyorsunuz onunla. Çünkü peygamberi hissetmeden anlatamazsınız. Ben hiçbir zaman ekranda, "Beni Türkiye izliyor, onlara bir şeyler anlatayım, onları yönlendireyim" diye bir şey anlatmam. Kendi kendime konuşurum, kendime anlatırım. Ekranda kendime bakarım, kameralara bakmam. Karşınızda, diri diri kızları toprağa gömülmekten kurtaran bir insan var. Siz onunla ilgili bir sahneyi anlattığınızda etkileniyorsanız, "Gerçekten böyle yaşamış, temiz bir insanmış" diyebiliyorsanız, TV'deki kitlenin de içi kıpırdıyordur.


İlahiyatçılar siyasete girmeli mi?
Tam tersine uzak durmalıyız. Biz politize olursak, çok insana ulaşabilme şansını yitiririz. Bence buna hakkımız yok. Çünkü sizi, peygambere giden bir kapı gibi görüyorlar. Sizi severken politik tavrınızdan dolayı değil, anlattığınız İslam'dan dolayı sizi seviyorlar. Benim dün gece okuyamadığım mail sayısı 125 bindi. Son 1 ay içerisinde 4-5 şehit ailesi ile görüştüm. Akyazı'da 65-70 yaşında bir şehit ailesi, yanıma geldi, beni kucakladı. Beni öptükten sonra ağlamaya başladı. Dedi ki, "5-6 sene önce benim oğlum şehit oldu. Televizyonda seni görünce oğlumun acısı hafifliyor."


Politikaya girmek için teklif aldınız mı?
Milletvekili adayı olmam için teklif aldım. Belediye Başkanlığı'na adaylığımı açıklamam için ısrar da edildi. Ama "Ben ilahiyatçı hocayım. İslamı anlatıyorum ve anlatmaya da devam edeceğim" diyerek teklifleri reddettim.


Bir dönem Mısır'da da ilahiyat araştırmalarında bulundunuz. Diğer Müslüman ülkelerle kıyaslandığında, Türkiye bugün İslam'ı doğru yaşayabiliyor mu?
Mısır'a Diyanet İşleri Başkanlığı görevi ile gönderildim. Dünyada Müslüman ülkeler "aşiret" mantığıyla yönetiliyor. Samimi olarak Türkiye'de İslam'ı yaşayan insanlar, dünyada İslam'ı en doğru ve temiz yaşayanlardır. Hacı amcanın veya delikanlının yaşadığı tertemiz İslam"ı çoğu kez Arap aleminde göremiyorsunuz. İslam'ın Türkiye'de Anadolu"ya has ama doğru yorumlandığına inanıyorum. Bu yüzden de gurur duyuyorum. Giyim olarak dikkat çekecek kadar "fazlaca açık" bir hanımefendi, iki dakika sonra ben Hz. Peygamber"den bahsederken gözyaşı döküyorsa, o sağlam bir inancının olduğunu gösteriyor. Kimse boşuna gözyaşı dökmez. Birgün bana asansörde bir bayan şöyle dedi: "Hocam, siz ne yaptığınızın farkında mısınız?" "Nasıl?" dedim. "Bizim dinle ilgili korkularımızı yendiniz. Eskiden dinden korkardık, şimdi seviyoruz" dedi. Halkımız samimi. Katışıksız bir din istiyorlar.

Neye bindiğine değil nasıl kazandığına bakmak lazım

Son zamanlarda "İslami Burjuvazi" adı verilen, İslami geleneklere bağlı ama gösterişe düşkün bir kesim ortaya çıktı. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
İslam ve burjuvazi biraraya gelmez zaten. İslam, çok farklı bir şeydir. Hayata bakış tarzıdır. Fakat Türkiye"de halkın yüzde 99"u Müslüman"dır. Onlar da lüks araba kullanabilirler. Ben İslam"ın sade ve temiz yaşanmasının taraftarıyım. Ama "helal" kazanıyorlarsa, vergilerini veriyorlarsa, yardım da ediyorlarsa, kimsenin de emeğini sömürmüyorlarsa, güzel bir şekilde yaşamalarına karşı değilim. Herkes eşitlensin demem. Ama herkes onurlu bir hayat tarzında eşitlensin isterim. O yüzden Müslüman'ın veya gayrimüslimin neye bindiğine değil, nasıl kazandığına bakarım. Temiz kazanıyorsa binsin, yeter ki başkasını küçük görmesin.


Daha önce mayolu defilelere çıkan mankenlerin podyumda peçe giyip dua etmesi ritüeline ne diyeceksiniz?
Eğer bu bir gösteri ve sanatsa, bu tür ritüellere yer verilmesi normaldir. Bir tiyatroda, şiir sunumunda, değişik animasyonlar kullanılabilir. Mesela, dua eden, secde eden ya da ağlayan bir insanın silüetinin gösterilmesi son derece normaldir. Ama buraya uygun mudur, değil midir, orası başka. Fakat dua tabii ki bu fotoğraftaki gibi değildir. Dua, kişinin kendi iç aleminde Allah'a ellerini açıp yalvarmasıdır. Kitle içerisinde bu tür hareketler dua olmaz, sadece gösteri olur. Dua olması için, kimse olmayacak. Birileri olsa bile sizle ilgilenmeyecek. "Kimse görsün" diye yapmayacaksın. Ama bunları da kötü niyetle yaptıklarını düşünmüyorum.


Peki defileyi izlemeye gelen erkeklerin namaz kılmasını doğru buluyor musunuz?
Burada hata organizasyonun. Tabii ki defileye gelenlerin namaz ihtiyaçları var. Onlar için uygun bir zemin bulunabilirdi. Bu durum onları da rahatsız etmiştir. Namaz kılmak isteyene saygı duyulmalıdır. Tabii ki görüntüde ben de hoş karşılamam. Ben öyle bir yerde de namaz kılmam. Uygun bir yer ararım. Namazı orada kılarım.


Hep iyimsersiniz. Etrafınızda hiç eleştirdiğiniz bir şey yok mu?
Mutlaka var. Dünya barışı için gelinlik giymiş bir İtalyan kızının bir yerde boğulması olayını izah etmek mümkün değil. Ben ekranda "Acaba bu cinayeti işleyenle aynı dini mi paylaşıyorum" diye sordum. Ya da 85 yaşında bir kadına tecavüz için evine giren adamı gördüğümde, "Ben bunla aynı ülkede mi yaşıyorum" diye düşünmüşümdür. Ama bunlarda da eğitim açısından bizim rolümüz var. Allah sevgisinin ve Peygamber sevgisinin ve ahiret inancının bu insanlara verilmediğini düşünüyorum.


Tesettüre aykırı giysiler var

"Tekbir Giyim" firmasının düzenlediği defileyi izlemeye gelenlerden bazılarının file çorapları ve giysileri dikkat çekti. Ve çok eleştiri aldı. Siz defileyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ben haberi ilk kez görüyorum. Bunu bir "moda gibi" görürüm. Diğer defileler oluyor, bu da onlardan birisi. Bunun tesettürle bağlantılandırılması doğru değildir. Çünkü bizim Anadolu'daki tesettür biliniyor. Anadolu'daki örtü, bizim İslam'daki "başörtü" ya da "tesettür" dediğimiz örtüdür. Bence tesettür odur. "Türban" politize olmuş bir kavram. "Tesettür" diye ifade ediyorum ben. Ama tesettürün de bu şekilde bir moda olarak sunulmasına taraf değilim. Daha mütevazi, daha hoş ve kadının kendi tercih edebileceği bir giyim tarzı olmalı. Bu moda, çok farklı bir şey. Bunların vitrine edilmemesi gerektiği fikrindeyim. Tabii burada sade olmayan, "İslami tesettür" dediğimiz şeye aykırı giysiler de var. Ama mahkum etmek istemiyorum birilerini. Tesettür ve başörtü, kişinin iç aleminde kendi tercihleri ile yaşayacağı bir mesele." Ben örtünüyorum ama temiz ve güzel örtünmek istiyorum ve renklerde de biraz daha uyum istiyorum" denilse, İslam'ın genel kurallarına aykırı değilse benim bir sözüm olmaz. Ama yine bu fotoğraflara baktığımda, ben de "tesettürden çıkma bir moda" olduğu izlenimi uyandırdı.


Moda şov gösterisi gibi yani...
Ben "Şov" kelimesini kullanmıyorum. Böyle bir şey gündeme gelmeden önce, bana sorsalar, bunun vitrine edilmemesi gerektiğini söylerim. Onlara da derdim ki, "Bunu tesettür adı altında ifade etmeyin, başka bir isim koyun." Şu kişiye ait moda kıyafetleri derseniz, olur biter. "Kimse bunu tesettürle bir araya getirmesin, siz de bu eleştirileri almayın" derdim.


Defileyi düzenleyen Alman modacı da türbanlı birisinin seksi gözükebileceğini söylemiş...
Yanlış söylemişler. İslam'da tesettürün gayesi bu değil. Tesettürün gayesi, Allah'ın emirlerini yerine getirmektir. Kadın bir değerdir. Kadının da erkeğin de karşı cinsi etkilemek adına o tarz bir görüntü içerisine girmesi hoş değildir.




27.04.2008
Haber: TUĞRUL TUNALIGİL

Hiç yorum yok: