1 Ağustos 2007 Çarşamba

Oktay'i Yasatalim Kampanyasi'na Destek Olun!

Oktay' ın annesi Süheyla Hanım' ın kaleminden;


Kastamonun Bozkurt kütüğüne kayıtlı Süheyla ve Ahmet Akdeniz ailesi.

30.07.1985 Tarihinde Üsküdar Zeynep Kamil Hastanesinde gayet sağlıklı bir erkek çocuğumuz dünyaya geldi. Dünyalar bizim olmuştu. Üç tane kız çocuğundan sonra Allah bize birde erkek evlat vermişti. Şükür ediyorduk ve çok mutluyduk. Nasıl bilebilirdik ki sevincimizin çok kısa süreceğini, üzerimize kabus gibi simsiyah kapkara bulutların saracağını, yavrumuzun hayatının kararacağını, geleceğinin umutlarının sona erdiğini, yıllarca acılarla boğuşacağımızı.

Evet, 15 ay geçmişti ve Oktay' ın kasık fıtığı teşhisiyle yatırıldığı hastanede bizim için o kabus dolu günler başlamıştı. (Çok kıymetli, saygıdeğer, mesleğini verdikleri yemine bağlı olarak yapan, işinin sorumluluğunu bilincinde olan eli öpülesi değerli doktarları tenzii ediyorum.) Benim yavrum, dikkatsiz, sorumsuz, mesleğini sevmeyen, önem vermeyen içinde Allah korkusu olmayan doktorların elinde (adı bizde saklı) eline düşmüştü besbelli.

Ameliyata başlamadan (fazla narkozdan) kalbi durmuş yavrumuzun. Beyin hücreleri tamamen ölmüş. Bir müddet sonra çalıştırılan kalp sonucu yavrumuzu 3 ay boyunca bitkisel hayatta kalmasına sebep olmuşlardır. Reanimasyon servisinde ölümle yaşam arasındaki o düz çizgide geçen 3 ay sonunda yavrumuzu taburcu ettiklerinde Oktay' ın bütün vücudu felç olmuş gören gözler görmez olmuştu. Bilince yerinde değil ve devamlı epilepsi geçiren beyin bütün fonksiyonlarını yitirmiş bir külçe halinde bize teslim ettiler. Yavrumuzun hayatı, geleceği, umutları, hayalleri, idealleri diye bir şey yoktu artık.

Ve bizim hayatla savaşımız o gün başlamıştı. Önümüzde çok işimiz vardı. Aşılacak dağlar, verilecek mücadeleler, engeller. O zaman anladık ki biz imkansızı başarmalıyız, güçlü olmalıyız, bütün engellerin üstesinden gelmeliyiz diyerek Allah' ın izniyle, bize verdiği güçle, mücadelemize kanımızın son damlasına kadar, yavrumuz için maddi, manevi ne yapılması gerekiyorsa yapmaya başlamıştık artık.

Eğitimler, fizyoterapiler yıllarımızı aldı ama evet savaşı kazanıyorduk artık. En önemlisi yavrumuz ağızdan beslenmeye başladı. Sırt üstü yattığı yerden dönebiliyordu. Agucuklarla başlayan konuşmasında ağzından heceler ve kelimeler almaya başlamıştık. 8 yaşında adım atabiliyordu ve biz Oktay' la bir bütündük artık, o bizim her şeyimiz, canımız, yaşama sevincimiz, en değerli hazinemizdi. Çünkü onu yeniden hayata kazandırmıştık. Allah onu bize bağışlamıştı.

Oktay o kadar tatlı bir çocuk ki, görüpte sevmeyecek birini düşünemiyorum. Saygılı, sevecen, fedakar, paylaşmayı seven, sohbet etmeyi çok seven, fanatik bir Fenerbahçe' li. En büyük arzusu Fenerbahçe' li futbolcularla tanışmak, Fenerbahçe maçlarını stattan izlemek. (Gözleri görmüyor ama Fenerbahçe deyince göz bebekleri başka parlıyor.) Fenerbahçe marşlarını dinlemek en büyük zevklerinden biri.

İşte hayatımız böyle devam ederken bizi daha ciddi boyutta yaralayan, yıllarımızı verdiğimiz bu kadar emeğimizin boşa gideceği (yavrumuzu tam kazandık derken) önümüze çıkan bu sorunla hayatımız yeniden karardı. Artık bu bizim gücümüzü aşıyordu. Çünkü işin maddi boyutu çok yüksekti. Biz bitmiştik artık.

Evet, işte sözün bittiği yerdeyiz. Çaresiz, umutsuz, kimsesiz, OKTAY 'ın Annesi Süheyla ...

Oktay Ameliyat Olmazsa;

"S" şeklini alan omurga kemiği ciğerlere ve kalbe basınç yapmakta, kaburga kemikleri arasında sıkışan bu organlar işlevini yapmakta aşırı derecede zorlanmaktadır. Bu durum Oktay' a dayanılmaz ağrı ve acılara sebep olduğu gibi solunum yetmezliğinden Oktay' ı aniden kaybetme korkusu ile karşı karşıyayız. Yavrumuzu, canımızı yitirmek istemiyoruz. Ne yazık ki doktoru Oktay' a çok kısa bir ömür biçti ...

Hiç yorum yok: