İnsan diyeti yapın - Hoşlanmadığınız ama katlanmak zorunda olduğunuz insanlar mı var? İşte kurtulmanın yolları.
Yirminci yüzyılın en çok tartışılan yazarlarından Ayn Rand, ‘Bencilliğin Erdemi’ (The Virtue of Selfishness) teorisinde, bencilliğin ahlak dışı bir şey olduğunu reddediyor ve kişinin kendi hayatının ve mutluluğunun en büyük değer olduğunu söylüyor. Rand’a göre, en önemli ahlaki değer, insanın kendi iyiliği. Rand’ın 1946 yılında yazdığı marşta, şöyle bir evlilik yemini yer alır: “Hayatım ve aşkım üzerine yemin ederim ki, başka bir erkeğin iyiliği için yaşamayacağım ve başka birinden de benim için yaşamasını istemeyeceğim.” Rand’ın objektivizm adı verilen bireyi her şeyin üstünde tutan felsefesi eleştirilse de, sonsuz fedakarlığın insan üzerindeki yıkımı reddedilemez.
‘Deniz’ rumuzlu genç kadın, 2000 yılında internetteki itiraf paylaşım sitesi itiraf.com’a şöyle yazmış: “Ben aslında hayatta her şeyden çok memnunum ama yakında evleneceğim adamın ailesi beni çok sıkıyor. Çok düşüncesizler, akrabalarına ve dostlarına hava atmaktan başka bir şey düşünmüyorlar. Bence oğullarını da hiç düşünmüyorlar. Hiçbir şeye yardımları dokunmadığı gibi bir de üste zavallıya köstek oluyor, masraf çıkarıyorlar. Ben de buna deli oluyorum. Umarım ileride de bu tutumları devam etmez. Ben mümkün olduğu kadar uzak durmak taraftarıyım. Ve bunun için de her şeyi yapacağım.”
Türk Dil Kurumu Sözlüğü’nde bu örnekle bağlantılı bir deyim var: “Arkadaş değil, arka taşı”. Sözlük, bu deyimin anlamını ‘zarar veren arkadaş için söylenen bir söz’ olarak açıklıyor. Aslında ‘Deniz’ rumuzlu genç kadının örneği, hayatlarımızda öyle veya böyle bir sürü ‘arka taşı’ olduğunu gösteriyor.
Peki böyle bir ‘arka taşı” karşısında ne yapmak gerekiyor? Örneğin, yine itiraf.com’dan ‘üjbejkedi’ rumuzuyla yazan genç kadının yaptığını yapmak, insan ilişkilerinde uğradığımız zararları karşılayabilir mi? Üjbejkedi, şöyle yazmış; “Bana kazık atan arkadaşımın özenerek yaptığı yapbozunun bir parçasını o görmeden çantama attım.”
İsim babası Erol Evgin
Bir de Erol Evgin’in başına gelenler var. Ünlü sanatçı aynı zamanda bir de mimar. Bir gün müşterisine çizdiği planları gösterir Evgin. Müşteri kadındır ve “Bir dakika verir misiniz kalemi bana?” deyiverir. Niyeti Erol Evgin’in çiziminin üzerine eklemeler yapmaktır. Evgin, kibarca toparlanır ve “Diş de çekiyor musunuz?” diye sorar. Kadın şaşırır. “Anlayamadım” der. Evgin, “Mimarlığa başladığınıza göre, arada dişçilik de yapabilirsiniz diye düşündüm de” der. İşi almaz.
Aslında insan veya iş ilişkilerinde, genellikle akla ilk olarak, Deniz’in seçimi yani ‘uzak durmak’ ya da Erol Evgin’inki gibi uzaklaşmak geliyor. Üstelik bu, işin uzmanlarına göre en doğru tercihlerden de biri. Meseleyi kabaca, ‘kilo almaktan kaçınıyorsan, sana zarar verecek yiyeceklerden uzak dur’ mottosuyla açıklayabiliriz. Daha doğrusu biz değil Erol Evgin böyle açıklıyor. Ancak o yemek diyeti yerine ‘insan diyeti’ yapıyor. Yani kendisine zarar verecek insanları kendisinden uzak tutmaya özen gösteriyor. Hatta parası iyi olsa bile yapmaktan mutsuz olacaksa, o işi de yapmamaya çalışıyor. Evgin ‘insan diyeti’nin isim babası. Ancak yöntemlerini, çoğumuz bilerek veya bilmeyerek uygulamaya çalışıyoruz. Kuşkusuz, “Ama o Erol Evgin. İstemediği şeyleri yapmayabilir, kimse de bir şey söyleyemez!” diyebilirsiniz. Zaten o da bunu inkar etmiyor; tek bir farkla. “İstediğim her şeyi yapacak kadar varlıklı değilim; ama istemediğim bazı şeyleri yapmayacak kadar varlıklıyım” diyor.
İnsanlardan kaçmaya gerek yok
Erol Evgin’e göre, ‘insan diyeti’ yapmak kişinin ruhunu da koruyor; ama bu diyeti yapabilmek için birkaç özelliğe de sahip olmak gerekiyor. Örneğin, kin tutmamak gerekiyor. Olumlu anıları hatırlayıp, olumsuzları silmek gerekiyor. Bir de ‘hırs’ denilen şeyden arınmış olmak gerekiyor. Evgin, ayrıca ‘insan diyeti’ne telefonun fişini çekmek, ya da alıp başını gitmek olarak bakmıyor. Ona göre, bunu insanların içinde yaşarken yapabilmek de gerekiyor.
Ege Kişisel Eğitim Merkezi’nden yaşam koçu Saadet Şen de meseleyi ‘hayır demeyi bilmek’ olarak yorumluyor ve “Sınırlarımız ihlal edilebiliyor. O zamanlar kendimizi mutsuz, kırgın, öfkeli hissediyoruz. Bunun için bahçemizdeki ayrık otlarını temizleyebiliriz. Orada daha güzel meyveler, ağaçlar, çiçekler yetiştirebilmek için zamanımızı çalan, bizi çalan, dengemizi bozan birçok ilişkiyi durdurma, dondurma gibi bir yetkimiz var” diye konuşuyor.
Sosyal anoreksiyaya dikkat
Ne var ki, klinik psikolog, Dr. Şahika Erer’e göre ‘insan diyeti’ kişinin kendi ruh sağlığını koruması için büyük ölçüde doğru. Ancak, Erol Evgin’in seçici olmak gibi bir lüksü var. Çünkü o kendini ispatlamış, iç dengesini kurmuş biri. Ünlü bir sanatçı. Başarılı bir mimar. Yani ‘insan diyeti’ herkes için söz konusu olamaz. Erer, günümüz dünyasında insanın pek çok zaman kaçamayacak durumda kaldığına da işaret ediyor. Örneğin çalışma arkadaşlarımızı, yöneticilerimizi, iş yapmak için karşılaştığız insanları genellikle biz seçmiyoruz. Böyle bir durumda insan diyeti yapmaya kalktığımızda da izolasyonla karşı karşıya bile kalabiliyoruz. Toplumdan uzaklaşıyoruz. Sonuçta diyet bir anlamda sosyal anoreksiya halini alıyor. Bu yüzden insanlarla ilişkileri kendi istediğimiz gibi yönlendirebilmek için, önce kendi kişiliğimizi çok iyi geliştirmemiz gerekiyor. Erer’e göre, insanlar kendi olanakları ile beklentileri arasında bir denge kurabilmeleri halinde, çevrelerine de bu dengeyi yansıtabiliyor. Böylece olumsuz düşüncelerden uzak duruluyor ve dolayısıyla olumsuz insanlar yakına bile sokulamıyor. Çünkü Erer, “Mutluluk da mutsuzluk da bulaşıcıdır” diyor ve ekliyor: “Birbirini destekleyen, seven hoşgörülü bir ortamda olduğunuz zaman siz de pozitif düşünürsünüz. Etrafınızda hep olumsuz, her şeyi yargılayan, mutsuz insanlar varsa siz de mutsuz olursunuz. Bu da bulaşır yani.” Ancak Erer’in dikkat çektiği bir başka nokta daha var: “Çürük elma, çürük elmayı, olumsuz da olumsuzu bulur. Mutsuzluğa eğilimli insan, kendisi gibi olanları arayıp buluyor. Kimi zaman kendilerini yetersiz hissetmemek için yapıyorlar. Kendilerine benzeyen bir hasta bulup, kendilerini rahat hissediyorlar. Böylece beğenmedikleri kalıbı tekrarlıyorlar.”
Sokak röportajları
Tarık Özçelik (43, İş adamı): “Tarzım olmayan insanlara tepkimi gösteriyorum"
Ben de insan diyeti yaptığımı söyleyebilirim. Tarzım olmayan, iş ilişkilerinde beni aldatmış, yalan söylemiş kişilerle ilişkilerimi kesiyorum, tepkimi gösteriyorum. Ticari çevrede, iş hayatında bunu uyguluyorum; ama özel hayatımda böyle bir alışkanlığım yok. Yaşla birlikte bu seçiciliğim arttı. Gençken insan daha hırslı oluyor, hedefine ulaşmak için her yolu mübah görüyor, her türlü insanla muhatap oluyor. Vaktinde biz de öyleydik. Ama 40’lı yaşlara girince, yaşam standardınız, karakteriniz oturunca, olayları daha mantıklı değerlendirip, ilişkilerde daha seçici oluyorsunuz.
Canan Candurmaz (43, Matematik öğretmeni): “İnsanların ruhumda açtığı yaraları tek başıma alt etmek gücüme gidiyor”
Ruhumun sağlığını korumak için insan diyeti felsefesini benimsemiş bir insanım. Ruhumu yaralayacak insanlarla bir araya gelmiyorum, ama insani ilişkilerim bozulmasın diye de sadece merhabalaşıyorum. Bu insanların yüreğimde ya da ruhumda yarattığı fırtınaları tek başıma alt etmek gücüme gidiyor. Mesleğimin 20. yılındayım. Meslek hayatımda uğraştığım ham madde çocuk olduğu için onlarla böyle bir ilişki içine girmeme gerek kalmıyor, onlar zaten saflar. Ama öğretmen arkadaşlarım arasında bu tür insanlar varsa mesafemi koruyorum. Hoşlanmadığım insanlar telefonla beni aradığında cevap vermeyebiliyorum. Üniversite yıllarında çok yaralandım, çok zarar gördüm. Akıl büyüdükçe, hayat becerin arttıkça bu seçicilik kendiliğinden oluşuyor.
Tülay Atila (46, Mimar): “İlişkilerimi kolay kolay kesip atamam”
Benim yaptığımın adına insan diyeti değil de başka bir isim konabilir: Ben iş hayatında da, özel hayatta da kendi doğrularımdan hiç ödün vermedim. Gerek duygusal, gerek maddi çıkar hesaplarına dayalı ilişkilere girmedim. Bana uymayanlara saygı duydum ama onların da bana saygı duymasını istedim ve bekledim. Ama günümüzde ilişkiler pek böyle yürümüyor. ‘Katlandığım’ insanlar olmuştur ama bu tamamen benim hoşgörümden, kişisel çıkarlarımdan değil. Cep telefonumu kapatmam ama ‘messenger’da, ‘yasaklama” ve ‘engelleme’ diye bir şey var. O sırada müsait değilsem, konuşacak durumda değilsem meşgul moduna geçerim. Karşımdaki beni görüp de alınmasın diye. Ama o kişiyi listemden tamamen silip yasaklamam, bence bu saygısızlık. İlişkilerimi o kadar keskin hatlarla kesmeyi tercih etmiyorum çünkü geriye dönüp batlığımda pişmanlık duymak istemiyorum.
Harun Kolçak: “Ben kaale almıyorum”
İnsanlardan ‘zarar görmek’ korkusuyla uzak durmak, “Ekmek yemeyeceğim” derken ekmeğe odaklanmak bana göre. Çünkü böyle bir durumda olumsuz enerjiden kurtulamazsınız. Diyet lafını kullanmıyorum. İnsanlara geçirgenlik ve kaale almama yöntemini uyguluyorum. Karşınıza enerjisi sizinle uyumlanmayan birisi çıkarsa, nelerin uyumlanmadığına bakmamak lazım. “O insanın bana hayrı yok” demek yerine, ‘ben neler öğrenebilirim’ diye bakarım. Olumsuz taraflarını incelerim ve yapmamayı ondan öğrenirim. Geçirgenlik uygular o insanı kale almam. Karşılığını da gördüm. Bir komşum vardı. İşini gücünü bırakmış, benimle uğraşıyordu. Geçirgenlik sistemini uyguladım. Ondan sonra kale almama programına soktum. Yanınızdan geçerken, görmemeye başlıyorsunuz. Bir de ayna felsefem vardır. Kendini kendine yansıtırım. Ama bu farkındalığa ulaşıncaya kadar çok hata yaptım. Tabii ki zarar gördüm. Yine de bana zarar veren kişi ve kurumlara teşekkür ediyorum. Çok şey öğrendim sayelerinde.
Geçirgenlik ve kale almamayı herkesin uygulayabileceğini düşünüyorum. Duygulara kapılmamak, kontrollü olmak gerekiyor. Karşı taraf sizi, kavga ortamına çekmek istiyorsa ve duygularınıza kapılırsanız, karşı taraf bir sıfır galip demektir. İç huzurunuza ereceksiniz. Kendinizle barışacaksınız. Mutluluğu kendi içinizde yakalayacaksınız. Bu disiplini yaşadıktan sonra; enerjinize uymayan ama gitmek zorunda olduğunu ortama giderken, kendinizi zaten programlar “kozanızın içine sokarsanız, hiçbir enerjiden rahatsız olmazsınız. Galiba biraz da bencil olmak gerekiyor. “Önce ben” demek gerekiyor. Sağlıklı olacaksınız ki ,kendi içinizdeki sevgiyi yakalayacaksınız ki insanları sevin.
Müjdat Gezen: “Benim insan diyeti yapma şansım yok”
Bir arkadaşıma “Sen para biriktirdin ben insan” demiştim. Benim insanları kendimden uzak tutmak gibi bir şansım yok. Üç okulda öğrencilerle iç içeyim. Sahneye çıkıyorum. Benim mesleğim, insanı insana insanca anlatan bir meslek. Burada insandan uzak durma şansınız yok. Bunun içinde çürük de olacak sağlam da. Hayata karşı önlemler alan bir tip de değilimdir. Ha bu açıklığım yüzünden çok da zarar gördüm. Ben de insanım neticede.
Leman Sam: “Beni herkes sevmesin”
Ben ‘insan diyeti’ yapmaya Erol’dan (Evgin) önce başlamışımdır. Bugüne kadar bütün sanatçılar hep, ‘bütün insanlığı çok sevdiklerini’ söylediler. Böyle bir şey mümkün değil. Ben bütün insanlığı sevmiyorum. Belli bir insan sıfatı var, ben bunu taşıyanlara saygı duyuyorum. Nasıl sevebilirim herkesi? O zaman bir yanlış var demektir. Rica ediyorum herkes de beni sevmesin. Ben iş hayatımda da özel hayatımda da bu prensibi uyguluyorum. İnsanlarda öyle bir egoizm var ki, sevgi onun önünde duramıyor. Çok fazla insanla yakın ilişkide olursanız, belli bir süre sonra bu ilişkiler size dezavantaj olarak dönüyor. Hem hayal kırıklığına uğruyorsunuz, hem arkadaşınızı kaybediyorsunuz. Ben yaşadığım hayal kırıklıkları sonrasında bu kararı aldım. Bu kararı almamda en önemli etken de mesleğimdir. Bu meslekte olmak, kamu kuruluşunda çalışmaya benzemiyor. İnsanları çok yakından tanıyorsunuz. İnsanların birbirine gösterdikleri yalan sevgileri, arkalarını döndüklerinde dedikoduya başlayanları göre göre, kimsenin sevgisine inanmaz oldum. Belki çok klasik olacak ama ben çocukluğumdan beri doğaya çok yakınım. Bitkilerin ve hayvanların çok daha hesapsız sevdiğine inanıyorum. İnsan sevgisine inanmıyorum. Ve inanılmaz mutluyum. Pek insan içinde yaşamıyorum, izole bir hayatı tercih ettim. Bunun yaşla da ilgisi yok, tamamen mesleğimle ilgili. Bu piyasada müthiş bir rekabet var. Cem’in (Yılmaz) de dediği gibi kimse babasını bile tanımıyor. Acımasızlık var. Ben de fazla saf olduğumdan, herkesi kendim gibi adaletli, merhametli bildiğimden çok canım yandı. Bu diyeti yapmak isteyen derhal bu mesleğe girsin!
Yılmaz Vural: “Hep iyi davranacak insan arasanız ikiyi geçmez”
Erol Evgin, insan diyeti dediğiniz kavramı yaşam deneyimi itibariyle başarabilmiş olabilir. Bu kolay değil. İnsanın bunu bilinçli yapabilse, üzülmesi mümkün değil. Ben yapamıyorum. Biz, işimiz gereği diplomat olmak zorundayız. Kimi zaman da size zarar veren insanlarla birlikte olmak durumunda kalıyorsunuz. Zaten hep size iyi davranacak insan ararsanız, iki kişiyi geçmez. O kadar çok olumsuzluk var ki çevremizde, uzak durmaya çalışsak, o zaman evden çıkmamak gerekir. Çok yakın bir arkadaşım, bana yanlış yapması mümkün olmayan biri bile yanlış yaptı. Bu demektir ki insan ilişkilerinde temkinli olmak lazım. Aksi takdirde olağanüstü karamsarlığa kapılıyorsunuz.
İnsan ilişkilerini nasıl düzenleyebileceğimizi soruyorsunuz; keşke bu kadar deneyimli olmasaydım. Keşke yaşamı basit biçimde algılayabilseydim. Başa dönmek lazım, naturel yaşamın içinde olmak lazım. Tüketim toplumu olduk, Mutlu olamıyoruz. İnsanlar neden böyle olduğunu anlamak mümkün değil. Ekonomik sıkıntılar menfi kılıyor sanırım insanları. Yaşam zor hale geldi ilişkiler anlamında. Öte yandan, insanın kendisini germesine de gerek yok. Kaldı ki, çok az insan diyet yapabilir. Bırakın insan diyetini, yemek diyeti bile öyle. Mesela yemek diyetine başlayan kaç kişi sonuçlandırabiliyor ki.
Yılmaz Karakoyunlu: “Sevmeseniz de yararlanabilirsiniz”
Bana kalırsa kişinin, kendisine zarar verecek insanlarla birlikte olması mazoşizmdir. Eğer insan diyeti bu tip insanları hayatından çıkarmaksa, bunu ben de doğru buluyorum. Zaten girdiğimiz mecliste bize zarar verecek insanlar olduğunu gördüğümüzde, temas etmemeye özen gösteririz doğal olarak. Ben de ortamın getirdiği şartları öngörememekten kaynaklanan birtakım yanlışlıklar yaptım. “Keşke yapmasaydım” da dedim.
Bana zarar verecek insanlardan uzak durmak için, söz konusu temasın sağlanacağı muhitlerin dışında kalmaya çalışırım. Ama bazen de mecburiyet yüzünden bunu yapamazsınız. Mesela bir siyasi Partinin Merkez Karar Yürütme Kurulu (MKYK) üyesisiniz. Aynı kurulda hiç hoşlanmadığınız, tasvip etmediğiniz birileri de olabilir. Böyle olunca ben mümkün olduğu kadar beraber olmamaya gayret ederim. Ama burada dikkat edilmesi gereken bir şey var. “Bu adamdan hoşlanmıyorum” diye uzak duramazsınız. Bu kişinin sunduğu doğru önerilere sırt çeviremezsiniz. Tabii bir de öyle insanlar vardır ki, huysuz adamlardır, çekilemezdirler. Ama istifade edebileceğiniz nitelikleri olan insanlardır. Fikriyatları vardır, tatbikatları vardır, kazandırdığı tecrübeler vardır. Bunlardan istifade edersiniz, kusurlarını görmezden gelirsiniz.
Diyelim kaçamıyoruz; ne yapacağız?
Diyelim kaçamıyoruz kalabalıktan. “İnsan diyeti yapmanın da tam sırası” diyoruz. Dr. Şahika Erer, bu durumdaki arkadaşlara aşağıdaki on maddeyi öğütlüyor:
1. İlişkileri mümkün olduğu kadar minimum düzeyde tutun.
2. Saygı çerçevesini aşmayın.
3. Sınırlarınızı öğrenin. Başarılı ve kendinden memnun olmak, kendini tanımakla mümkün.
4. Durmanız ve durdurmanız gereken zamanı iyi ayarlayın.
5. Kişisel alanınızı bir başka deyişle güvenlik bölgelerini unutmayın. Bölgenizde kalın; ne işgal edin, ne saldırıya uğrayın. Sınırlarınızı belirleyin. Ondan sonra buna uyun.
6. Yanlış erkek, yanlış kadına gelir. “Böyleleri hep de beni buluyor” diyenler aslında bu tipleri kendileri çağırıyorlar. Müsaade etmezseniz, sınırlarınızdan giremezler.
7. İş yerinde olumsuz, mutsuz insanlar olabilir. Efendi efendi konuşun, olumsuzluklarını dinler gibi yapın. Alıcı çıkmayın, çözüm aramaya çalışmayın. Psikolog değilseniz faydanız olamaz.
8.Olumsuz insanlara karşı, saygılı ve uzak durun. Yıldırımları üzerinize çekmeyecek şekilde olumlu, hoşgörülü ama mesafeli olun.
9. İnsan ilişkilerinde tenkitkar olmayın, yargılamayın
10. Fazla da bir şey beklemeyin. Eş de iş de yeniden bulunur. Siz kendinizi kollayın.
Enis Tayman - Netten
15 Ağustos 2007 Çarşamba
Meshur insan diyeti
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder